3 Mayıs 2010 Pazartesi

Yeni Ay

1 Mayıs 2010

Yine bir Sardunyas akşamı. Yiğit'in hiçbir sebebi olmadığı halde "gelmicem ben" demesini gayet normal karşılamış, akabinde Emre, Can ve ben olmak üzere yola çıkmıştık. O akşamın gayet sıradan geçeceğini düşünüyordum -ki- çok yanılıyordum. Çünkü KoSF tarihinin belkide en önemli olaylarından biri yaşanacaktı, öyle ki bu kadar az kişinin şahit olacak olması üzücüydü. Her zamanki gibi 70'e binmiştik. Emre'ye göre otobüste çok taş kızlar vardı, indiğimizde "nasıldı olm kızlar" sorusuna "güzel kız mı vardı?" diyen bana önce bön bön baktı, ardından "ya bi siktir" anlamını taşıyan bir ağız hareketi ile suratını çevirdi. Can ise gülmekle yetindi çünkü kızlar güzel de olsa çirkin de olsa onun için bir önemi yoktu. Onu tatmin eden tek şey Emre ile benim ufak çapta bir uyuşmazlık yaşamış olmamızdı. Derken kendimizi Burger King' de bulduk. 3 kişi olduğumuz için 2n olamıyorduk ve bu yüzden birimiz kampanyalı menuden yararlanamayacaktı. Duruma dünden razı olan ben, son derece tiksindiğim burger hamburgerlerinden gidip chicken royal olanı aldım ve tabi ki bitiremedim. Derken Emre'nin abisi ve kız arkadaşı masamıza yanaştı. Eftal abi hemen Emre'ye "üşümedin dimi o üzerindekiyle" diye lafı yapıştırıp kendini bir güzel rahatlattıktan sonra yanımızdan ayrıldı.

Nihayet Kıbrıs Şehitleri'ndeydik. Grup it gibi yürüyordu, sebebi yer bulamamış olmamız değil. İlginç şekilde benim karı kız muhabbeti açmış olmamdı, bunu benim yapmış olmam grup için son derece nadir rastlanan bir olaydı ve bunun ahengini bozmamak için yürümeye devam etme kararı alınmıştı. Sonu belirsiz hikayemden sonra nihayet Sardunyas'a yanaştık. Artık bizi ayaklı nakit para olarak gören ismini unuttuğum barmen arkadaş hemen yanımıza yanaştı, Can hemen en pahalı içkiden bir tane söyledi, ben ise vodkayı çok az koydukları konusunda şikayet edince standart alkol oranı iki katına çıkmış bir vodka vişne getirttim. Zaman ilerliyordu, yavaş yavaş mekanın zekasına ayak uydurmaya başlamıştık (bkz : "Mekan - Zeka ve Yetenek ilişkisi" adlı bölüm). Barmen arkadaş artık içkiye nasıl bir şey attıysa birkaç yudumdan sonra uyumaya başlamıştım. Emre sürekli olarak beni dürtmese belki de bu hikaye burda sona erecekti... Ama henüz değil.

Can'ın dersanede sebepsiz yere reddettiği kız arkadaş adayını dinliyorduk, kendisi birkaç gün önce kıza güzel bir siktir çekmiş, bundan büyük bir haz almış olsa gerek ki hiç pişmanlık duymadan gözleri parlaya parlaya anlatıyordu bu olayı. İşte kızlar konu olunca Can'ın geldiği tek nihai nokta buydu. Bu durum sıkça yaşanıyordu ama her ne olduysa bu akşam ipleri elime almam gerektiğini hissettim, Emre'nin de desteğini alacağıma göre kızın hiç şansı yoktu. -tabii kız Can'ın bahsettiği gibi Can'a tapıyorsa-. Kendi telefonumu aldım ve resmen siktir çektiği kıza bir mesaj attım. Kız ilk başlarda numara farklı oldugu için Can'ı tanımadı. Daha sonra birkaç soğuk mesajdan sonra muhabbet tıkanma noktasına geldi. Kız cevap verilmesi gereksiz bir mesaj atmıştı. Bu benim görüşüme göre maceranın sonuydu ama Emre Can'ın söylediklerine sonuna kadar güveniyor, kızın Can'a taptığına inanıyor, bir mesaj daha atacağına garanti veriyordu. Nitekim haklı çıktı ve kız "bu arada neden baska bir numaradan yazıyorsun ki?" diye sordu. Sorulan sorunun değil, yapılan hareketin erkek literatüründe karşılığı şuydu :"biraz önce angutça bir msj attım ve sen cevap veremedin, muhabbet sona ermesin diye şimdi bunu atıyorum".

Plan tüm hızıyla başarılı olma yolunda ilerliyordu. Kızın da aynı anda içmek üzere kendi deyimi ile "kozmopolitik" bir ortamda olduğunu, hatta aramızda 15 dakikalık bir yürüyüş mesafesi olduğunu öğrendik. Kendisi o grubu yanımıza getiremeyeceğini söyledi, biz de zaten tercih etmediğimizi, sadece onun gelmesinin yeterli olduğunu söyledik. Kız uzun bir süre mesaj atmadı, biz kızın iç savaş verdiğini, iki grup arasında bir tercih yapıyor olduğunu savunurken Can'ın telefonu çaldı. Evet kız koşarak gelmişti. Konuşmayı aynen aktarıyorum ;

Can: Alo?
Kız: *bıbıbıbıbı* (Can ben geldim girişteyim hemen)
Can: HAA yukarı çıksana
Kız: *bıbıbıbıbı* (ya çıkarma beni oraya, bide havasızdır falan filan)
Can: ÖFFF ya alt tarafı bir kat var arada!!
Kız: *bıbıbıbıbı* (ya hadi in işte aşağı konuşalım)
Can: İyi ya geliyorum..

Gördüğünüz gibi dostlar, biraz önce kızı buraya getirmek için adeta savaş veren ben ve Emre, canın bu anlamsız tribi karşısında şaşkına dönmüştük. Can bir mesaj bile atmamıştı, tamamen konu dışıydı, buna rağmen ayağına kadar getirdiğimiz kıza telefonda bir küfretmediği kalmıştı. Kız onunla yalnız konuşmak istiyordu ama Can bunu anlamayacak kadar hödüktü.

Derken Can nihayet aşağı indi, ben Can gibi birini stratejisiz savaşa yolladığım için kendime kızıyor, Emre'ye dert yanıyor, çaresizce camdan olan biteni izliyordum. Canın ultra hareketsiz hali karşısında kız öyle hiperaktifti ki sevgili okurlar... Elleri sürekli havada simetrik şekiller çiziyor, kısıtlı vaktinde can havliyle bir şeyler anlatmaya çabalıyordu, Can ise o kıçına sokması gereken ellerini cebine sokmakla yetinip kızı son derece gergin ve sinirli bir suratla dinliyordu. Konuşma bitti ve iki seviyeli insan şeklinde öpüştükten sonra Can yanımıza geldi. Kız boş muhabbet yapmış, kısa süre sonra oralarda bir yerde Serdar Ortaç'ın sahne alacağından bahsetmiş, salı günü boş olduğunu ve buluşmak istediğini söylemişti. Can da tabi ki her zamanki gibi "ya ayarla sen bişeyler" gibi salakça bir şey söylemiş, gayet isteksiz görünerek yine her şeyi kıza yıkmıştı.

Saat bir hayli ilerlemişti, biz salı günkü buluşmayı ne olursa olsun ekmemesini Can'ın adeta kafasına vura vura tembihlemiş ve nihayet olayın güzelliğinin farkına varan Can'dan okey almıştık. Kendisi yarım yarım dile getirse de bu olay karşısında son derece mutlu olmuş, "team play" moduna girmişti. Bunca yıldır "lanetli, sinirli, yalnız ama gururlu karateci"yi oynayan Can, sonunda bir şeylerin değişmeye başladığını hissetmişti.

Hikaye burada son buluyor sevgili okurlar, eğer devamı yazmaya değer birşey olursa yazılır, değilse (mesela canın kızı ekmesi) yazılmaz.