Tarih: Ağustos 2007
Tarih boyunca cevabı kesinlik kazanmamış sorular vardır. Bir erkeği gerçekten mutlu eden şey nedir mesela? Para? Güç? Kadınlar? İhtişam? Hayır bilemediniz, yalnızca boş muhabbet yapıp alkol tüketilerek saatlerce Playstation oynanan, Özgür'lerin inşaat halindeki çatı katı, bırakın bir erkeği, aynı anda 6 erkeği birden mutlu edebiliyordu(Ve defalarca mutlu edebilirdi de). Nitekim aynı mükemmeliğin harika bir meltemle birleştiği sonsuz yaz akşamlarından biriydi...
Herkes ellerinde birer birayla ben ve Özgür'ün KoF kapışmasını izliyordu. Canına sıçtığım, çok ters bir adamdır Özgür, daima turnuvalarda harikalar yarattığım takımları bende yenerek alır, ve nihayetinde turnuvada ele geçirdiği takımlarla ilk turda yenilerek elenirdi. Tahmin edersiniz ki tekerrürden bıkmayan tarih de, o akşam aynı çizgide ilerlemeye devam ediyordu. Kendi adıma işler hiç te iç açıcı ilerlemiyordu ve herkes tabi ki bunu izlemekten müthiş bir keyif alıyordu. Yıllardır ağzına tükürdüğüm canım ekibimizde işler böyle ilerlerdi, nedense 7 kişi birden arenada götüne kılıç sokularak, Gladyatörler tarafından katledilen köleler gibi mağlubiyetimi izlemekten her daim keyif alırdı. Ne vahşi bir zevk, bu ne acımasızlık!
Aslında böyle bahsettiğime de bakmayın kıymetli okurlar, çoğunlukla bu tarz müsabakalarda gülen taraf ben olmuşumdur(Bana olan kıskançlıklarını buna bağlıyorum tabi doğal olarak). Nitekim tanrılar bu haksız zulüme daha fazla seyirci kalamadı ve müdahele etmekte gecikmediler. Maçı yarıda durduracak bir mucize belirdi bir anda. Oyuna tamamen konsantre olmuşken götümde müthiş bir sıcaklık ve köpüklenme hissettim. Hayır düşündüğünüz gibi değil, cırcır falan değildim, benim vücuduma ait olmayan bir oluşumdu bu. Hemen kafamı bu iğrenç hissin kaynağına çevirdim ve gördüklerim kanımı dondurmaya fazlasıyla yetti...
Koltuktaki kıvrımlarda, içinden bira akan bir dere yatağı oluşmuştu ve bütün akıntı olduğu gibi götüme akıyordu. Biliyorum, okuduklarınız fantastik gibi gelebilir, ama inanın durum bundan ibaretti, ne eksik ne de fazla. Daha da beteri, hayatım boyunca bir kez bile alkol kullanmamış olan ben, ilk alkolümü götümle içerek alıyordum. Bütün tadı, ağır kokuyu ve köpükleri birebir götümde hissediyordum. Evet insanlık tarihi binlerce yıldır alkol kullanıyordu, ama ben birayı tarihte götüyle içen ilk adam olarak adeta yeni bir çağı başlatıyordum. Söyleyin, böylesine iğrenç bir ilk deneyime sahip bir insan ikinciye cesaret edebilir mi?
Devam etmiş olsam kısa süre sonra şerefli mağlubiyetimle sonuçlanacak olan maçı, elimdeki joystiği bir kenara fırlatarak yarıda bıraktım ve "Hasssiktir!" diye haykırarak koltuktan ayağa fırladım, yavşak ekibimizin pis sırıtışları içerisinde. Bu insanlık dışı zulmün suçlusunu bulmak için hemen etrafıma bakındım. Koltuktaki doğaüstü dere yatağının yaratıcısı, ekibimizin onurlu ayyaşı Yiğit'ten başkası değildi. Tam bir zihinsel özürlü gibi birasını koltuğun üzerine bırakmış ve devrilen bira olduğu gibi benim götüme akmıştı. Olan biten inanılmaz tehlikeli bir bubi tuzağı idi anlayacağınız.
Tahmin edin ne oldu? Tabi ki ekip beni koruyup Yiğit'i suçlamak yerine devasa kahkahalarla gülmeyi tercih etti. Kahkahalar içinde dibine kadar bira işlemiş olan şortumu ve boxerımı değiştirmeye gittim makus talihime, yani Yiğit'e fütursuzca küfrederek. Geri döndüğümde her zaman ki gibi gene yalnız savaşçıydım ve olanların hesabını sormak için Yiğit'e döndüm. Ağzımı açıp tüm öfkemi kusmaya yeltendim ki "Senin gerizekalılığın aq, koltukta salak salak kıpırdadığın için devrildi bira!" diyerek son derece utanmaz ve aynı derece pişkin bir cevapla durdurdu beni.
Evet, insanın doğasında olan "kıpırdama" eyleminde bulunduğum için suçluyordu beni Yiğit. Ağzı açık bir biranın, yaylı ve dengesiz bir koltuğa embesilce bırakılmış olmasının ve benim bundan zerre haberimin olmayışımın herhangi bir suçu yoktu ona göre. Buna sakın şaşırmayın dostlar, henüz geçen hafta insan ırkı olarak biz daha kendi evrenimizin gerçekleğini ve sınırlarını kavramayamamışken, paralel evrenleri farkedemediğimiz için Can'dan çok sert bir Rör yediğimiz bir ekiptir KoSF ekibi...
"NASIL FARK ETMEZSİNİZ PARALEL EVRENLERİ *MINA KOYİM?"-M.Can Özbaş
28 Ekim 2010 Perşembe
11 Ekim 2010 Pazartesi
İkna Olmayan Adam
Tarih: Mayıs 2010
..."Yok abi öyle bişi, ben öyle bi ilgi görmüyom" dedi. Yemin ederim kafayı yicektim artık. Çağatay'ın 2-3 haftadır mesajlaştığı kız, bir kız ne kadar kibar ve üsluplu bir biçimde bir erkeğe ilgisini belli edebilirse ancak o kadar belli ediyordu Çağatay'a karşı olan hislerini. Ama karşımızda alkol+efkarın verdiği iğrenç etkiyle ikna olmak bilmeyen bir mahlukat vardı. Saatlerdir ben ve Can kızın ondan hoşlandığını ve artık Çağatay'ın bir adım atmasını gerektiğini izah etmeye çalışıyorduk, ama nafile. Can'a birkaç hafta önce verdiği direktifleri kendisi tamamen unutmuş gibiydi. Kız uçakla gökyüzüne "Seni Seviyorum Çağatay" yazsa bile "Abi saçmalamayın kız sadece çok samimi." diyebilecek bir adama laf anlatmaya çalışıyorduk, kendi de kızdan deli gibi hoşlanmasına rağmen hemde! Şu manyaklığa bi bakar mısınız a canına yandığımın okurları?
Zira bu ultra garantici adama laf anlatamayacağımızı anladık ve kutsal mekanımız Sardunya's ı terk edip durağa doğru ilerlemeye başladık. Yol boyunca artık Çağatay'ın da bu konuda adım atması gerektiğini yoksa kızın artık illallah edip vazgeçeceğini, finalde de Çağatay'ın sik gibi ortada kalacağını anlatmaya çalıştım. Ama olmuyordu işte, karşımdaki adam hem alkollü hem de efkarlıydı. Ne kederli bir durum ya rab!
Otobüsümüz gelince Can'la vedalaştık ve hemen en arkadaki dörtlü koltuğa yerleştik. Havanın biraz yumuşamasını istedim ve konuyu benim yalnızlığıma getirdim. Göğüs kasları gelişmiş kızlara olan ekstra ilgimi bilen Çağatay, bana uygun bir arkadaşından bahsetmeye başladı. Ama sesinin yüksekliğinin farkında olmadığı için bana değil, sanki otobüsteki tüm insanlara haykırıyordu kızın göğüslerinin büyüklüğünü *mına koduğum. "Abi öküz gibi kızın göğüsleri, mutlaka görmen lazım senin!" cümleleriyle bütün otobüs kızın kıyafetine sığmayan göğüslerini dinliyor ve benim mutlaka görmem gerektiği fikrine empoze de ediliyordu. Ben donakaldıkça o coştukça coştu, sesini yükselttikçe yükseltti. Yani belediye otobüsünde girdiği bu tehlikeli yolda benide son sürat yanına katmıştı Çağatay, her an halk jürisi tarafından ağzımız burnumuz dağıtılabilir ve otobüsten atılabilirdik. Lakin en sonunda gözlüklü ve hayatından elbette ki son derece mutsuz bir teyzenin(ve tabii ki son derece şişman ve çirkin) zehirli bakışları bize yönelince Çağatay'ı sakin olması ve sesini azaltması konusunda uyardım. Kızı yalnızca bana anlatması yeterliydi.
Ben tam her şey normale döndü diye düşünürken tahmin edin bu sefer de konu nereye geldi kıymetli okurlar? Tekrar kız meselesine tabii ki! Alkolün etkisi ve aşk acısıyla adeta şarapçıya dönen Çağatay "Lan Emre, bu kız nereye hoşlanıyo lan benden? Çok az mesaj attı bugün. İlgi göstermiyo" dedi. Bu acılı adımı hem zaptetmek hem ikna etmek görevini üstlenmiş olan ben ise "Merak etme lan atıcak elbette, hoşlanıyo olm kız senden, eminim." dedim. Zira birkaç dakika içinde tezimi ispatlayan bir kıpraşma sesi geldi Çağatay'ın cebinden. Kız Çağatay'ın hatrını soran ve gayet onun ilgisini bekleyen bir mesaj göndermişti. Tam doğru tahminimin haklı gururunu doyasıya yaşayacaktım ki bu sefer de Çağatay'ın neşe dolu haykırışı kapladı otobüsü: "İŞTE BÖYLE MESAJ GELİNCE ÇOK MUTLU OLUYORUM BEN!"
Evet, gittikçe gerilen otobüs ahalisi önce benim büyük göğüslü kızlara olan ilgimi, daha sonra bana uygun kızın detaylı vücut(özellikle göğüs bölgesi) analizini ve son olarakta sevdiği kızdan haber alan adamın mutluluğunu öğrenmişti. Olay artık adeta bir BBG'ye dönmüş, tüm seyirciler olarak yarışma bitmeden Çağatay'ın kıza açılıp açılmayacağını izliyorduk tam bir reality show tadında. Bense bu yarışmanın son derece etkisiz ve ilk hafta halk oylamasıyla hemen elenicek adamı durumundaydım. Aşklar yaşayan yarışmacıları teselli eden kişinin ta kendisiydim. Bu derbeder adamı tekrar uyardım ve otobüs yolculuğuna neyse ki sorunsuzca devam etti.
Ama alkol Çağatay'ın vucüdunda bitp tükenmek bilmeyen iğrenç bir etki yaratmaya devam ediyordu. O bildiğim adam gitmiş, yerine arabesk-rap dinleyen, aşk acısı çeken bir ergen gelmişti sanki, bir saçlarının arkasını havaya dikse herşey tam olacaktı. "Otobüsten inince telefon edicem ben kıza" dedi(Bana ve tüm otobüse tabii ki). "Ne?" diye karşılık verdim, "Otobüsten inince telefon edicem kıza. Ne var yok ne yok anlatıcam. Nolcaksa olsun artık" dedi. En sonunda doğru kararı veren dostumun kararlılığından etkilendim ve "Et lan!" dedim "Sen etmezsen bitmez bu sürünceme, kızdan bi adım bekleme artık, al sazı eline!" dedim. İmparator Fatih Terim edasında büyük maça hazırlıyordum Çağatay'ı, yüreklendirmiş, taktik vermiş ve gaza getirmiştim. Artık gerisi sahadaki oyunculara kalıyordu yani.
Büyük an geldi çattı ve sağ salim otobüsten inebildik. Çağatay'ın elinde telefonu gördüm ve heyecanla sordum:"Eve varınca mı arıycan kızı? Sokak ortasında olmaz.". Artık gözleri bambaşka yönlere bakan dostum "Yok lan ne arıycam, ortada fol yok yumurta yok. Kız sadece çok sıcakkanlı, bence özel bi ilgisi yok bana. Uykum var, eve gidince direkt uyucam" dedi.
Hayatımda delilik ve normal bilinç arasında ki ince çizgide en çok gidip geldiğim anlardan biridir bu dostlar. Dostuma elveda deyip hışımla evimin yolunu tuttum:
"Mutlu ol, iyi bak kendine,
Ne olur gözün arkada kalmasın.
Uzun uzun seneler var önünde,
Gün gelir acıya, alışırsın;
Alışırsın..."
..."Yok abi öyle bişi, ben öyle bi ilgi görmüyom" dedi. Yemin ederim kafayı yicektim artık. Çağatay'ın 2-3 haftadır mesajlaştığı kız, bir kız ne kadar kibar ve üsluplu bir biçimde bir erkeğe ilgisini belli edebilirse ancak o kadar belli ediyordu Çağatay'a karşı olan hislerini. Ama karşımızda alkol+efkarın verdiği iğrenç etkiyle ikna olmak bilmeyen bir mahlukat vardı. Saatlerdir ben ve Can kızın ondan hoşlandığını ve artık Çağatay'ın bir adım atmasını gerektiğini izah etmeye çalışıyorduk, ama nafile. Can'a birkaç hafta önce verdiği direktifleri kendisi tamamen unutmuş gibiydi. Kız uçakla gökyüzüne "Seni Seviyorum Çağatay" yazsa bile "Abi saçmalamayın kız sadece çok samimi." diyebilecek bir adama laf anlatmaya çalışıyorduk, kendi de kızdan deli gibi hoşlanmasına rağmen hemde! Şu manyaklığa bi bakar mısınız a canına yandığımın okurları?
Zira bu ultra garantici adama laf anlatamayacağımızı anladık ve kutsal mekanımız Sardunya's ı terk edip durağa doğru ilerlemeye başladık. Yol boyunca artık Çağatay'ın da bu konuda adım atması gerektiğini yoksa kızın artık illallah edip vazgeçeceğini, finalde de Çağatay'ın sik gibi ortada kalacağını anlatmaya çalıştım. Ama olmuyordu işte, karşımdaki adam hem alkollü hem de efkarlıydı. Ne kederli bir durum ya rab!
Otobüsümüz gelince Can'la vedalaştık ve hemen en arkadaki dörtlü koltuğa yerleştik. Havanın biraz yumuşamasını istedim ve konuyu benim yalnızlığıma getirdim. Göğüs kasları gelişmiş kızlara olan ekstra ilgimi bilen Çağatay, bana uygun bir arkadaşından bahsetmeye başladı. Ama sesinin yüksekliğinin farkında olmadığı için bana değil, sanki otobüsteki tüm insanlara haykırıyordu kızın göğüslerinin büyüklüğünü *mına koduğum. "Abi öküz gibi kızın göğüsleri, mutlaka görmen lazım senin!" cümleleriyle bütün otobüs kızın kıyafetine sığmayan göğüslerini dinliyor ve benim mutlaka görmem gerektiği fikrine empoze de ediliyordu. Ben donakaldıkça o coştukça coştu, sesini yükselttikçe yükseltti. Yani belediye otobüsünde girdiği bu tehlikeli yolda benide son sürat yanına katmıştı Çağatay, her an halk jürisi tarafından ağzımız burnumuz dağıtılabilir ve otobüsten atılabilirdik. Lakin en sonunda gözlüklü ve hayatından elbette ki son derece mutsuz bir teyzenin(ve tabii ki son derece şişman ve çirkin) zehirli bakışları bize yönelince Çağatay'ı sakin olması ve sesini azaltması konusunda uyardım. Kızı yalnızca bana anlatması yeterliydi.
Ben tam her şey normale döndü diye düşünürken tahmin edin bu sefer de konu nereye geldi kıymetli okurlar? Tekrar kız meselesine tabii ki! Alkolün etkisi ve aşk acısıyla adeta şarapçıya dönen Çağatay "Lan Emre, bu kız nereye hoşlanıyo lan benden? Çok az mesaj attı bugün. İlgi göstermiyo" dedi. Bu acılı adımı hem zaptetmek hem ikna etmek görevini üstlenmiş olan ben ise "Merak etme lan atıcak elbette, hoşlanıyo olm kız senden, eminim." dedim. Zira birkaç dakika içinde tezimi ispatlayan bir kıpraşma sesi geldi Çağatay'ın cebinden. Kız Çağatay'ın hatrını soran ve gayet onun ilgisini bekleyen bir mesaj göndermişti. Tam doğru tahminimin haklı gururunu doyasıya yaşayacaktım ki bu sefer de Çağatay'ın neşe dolu haykırışı kapladı otobüsü: "İŞTE BÖYLE MESAJ GELİNCE ÇOK MUTLU OLUYORUM BEN!"
Evet, gittikçe gerilen otobüs ahalisi önce benim büyük göğüslü kızlara olan ilgimi, daha sonra bana uygun kızın detaylı vücut(özellikle göğüs bölgesi) analizini ve son olarakta sevdiği kızdan haber alan adamın mutluluğunu öğrenmişti. Olay artık adeta bir BBG'ye dönmüş, tüm seyirciler olarak yarışma bitmeden Çağatay'ın kıza açılıp açılmayacağını izliyorduk tam bir reality show tadında. Bense bu yarışmanın son derece etkisiz ve ilk hafta halk oylamasıyla hemen elenicek adamı durumundaydım. Aşklar yaşayan yarışmacıları teselli eden kişinin ta kendisiydim. Bu derbeder adamı tekrar uyardım ve otobüs yolculuğuna neyse ki sorunsuzca devam etti.
Ama alkol Çağatay'ın vucüdunda bitp tükenmek bilmeyen iğrenç bir etki yaratmaya devam ediyordu. O bildiğim adam gitmiş, yerine arabesk-rap dinleyen, aşk acısı çeken bir ergen gelmişti sanki, bir saçlarının arkasını havaya dikse herşey tam olacaktı. "Otobüsten inince telefon edicem ben kıza" dedi(Bana ve tüm otobüse tabii ki). "Ne?" diye karşılık verdim, "Otobüsten inince telefon edicem kıza. Ne var yok ne yok anlatıcam. Nolcaksa olsun artık" dedi. En sonunda doğru kararı veren dostumun kararlılığından etkilendim ve "Et lan!" dedim "Sen etmezsen bitmez bu sürünceme, kızdan bi adım bekleme artık, al sazı eline!" dedim. İmparator Fatih Terim edasında büyük maça hazırlıyordum Çağatay'ı, yüreklendirmiş, taktik vermiş ve gaza getirmiştim. Artık gerisi sahadaki oyunculara kalıyordu yani.
Büyük an geldi çattı ve sağ salim otobüsten inebildik. Çağatay'ın elinde telefonu gördüm ve heyecanla sordum:"Eve varınca mı arıycan kızı? Sokak ortasında olmaz.". Artık gözleri bambaşka yönlere bakan dostum "Yok lan ne arıycam, ortada fol yok yumurta yok. Kız sadece çok sıcakkanlı, bence özel bi ilgisi yok bana. Uykum var, eve gidince direkt uyucam" dedi.
Hayatımda delilik ve normal bilinç arasında ki ince çizgide en çok gidip geldiğim anlardan biridir bu dostlar. Dostuma elveda deyip hışımla evimin yolunu tuttum:
"Mutlu ol, iyi bak kendine,
Ne olur gözün arkada kalmasın.
Uzun uzun seneler var önünde,
Gün gelir acıya, alışırsın;
Alışırsın..."
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)