26 Temmuz 2011 Salı

Rayban'lı Babaanne

Tarih: Eylül 2009

Kıymetli takipçiler, yabancı olmadığınız için size karşı tamamen dürüst olacağım. Ekipçe üç yıldır tatile gitmemize rağmen, her seferinde minimum altı kişilik bir erkek grubu olarak, hoş bir bayan kaldırma şansımızın %0,001 olduğu gerçeğini bir kenara atabilmeyi istedik. Zihnimizin hep bir tarafında "Ya tutarsa? Ya altı kişilik yalnız bir kız grubu varsa? Ya en azından birimiz hatun yaparsa?" ihtimalini, şu an çoğumuz yavşaklığına inkâr etse de hep beynimizin bir tarafında tuttuk. Ki bu da dolayısıyla beynimizde çeşitli komplikasyonlara, yan etkilere sebep oldu. Bunun en önemli örneklerinden biri de ilk tatilimiz olan Kuşadası'nda gerçekleşmiştir.

2009 yılı, hiçbirimizin çalışmıyor olduğu ve aile parası yemek haricinde herhangi bir yan gelirimiz olmayan bir yıldı(Hoş, 2011 itibariyle üç kişi kendi parasını kazanıyor olmasına rağmen niyeyse geri kalanların zekâsında da ciddi bir düşüş oldu). Bu sebeple sene boyunca biriktirdiğimiz harçlıklarımız, Kuşadası'nda minnacık yazlık bir daire tutmaya ancak üç günlüğüne yetmişti. Ama göt kadar yere altı çiftten on iki taşak halinde sığışmamıza rağmen son derece mutluyduk. Hep beraber erzak almaya çıkıp alışveriş arabasını yürütüyor, gündüzleri yüzüyor, akşamları Playstation oynuyor, geceleri alkolle beraber inanılmaz empty-talk'lar yapıyor, kısacası feci derecede eğleniyorduk. Hatta bir gece Yiğit erkenden uyumuş, sonra yaptığımız inanılmaz boş muhabbeti yattığı yerden duyunca uykusundan kalkıp odaya geri gelmişti. İşte bu eğlenceli döngü iki gün boyunca devam etti. Ta ki bizim sitenin havuzunu kullanıp, aynı site içinde yaşayan yazlıkçı kızlar olduğunu fark etmemize kadar...

İşte bu taşak ortamına aniden am gölgesi vurması, açıkçası hepimize vursa da en ciddi derecede kuzenim Murat'ın beyninde komplikasyonlara sebep oldu(Bunun bilimsel tarafını elbette Yiğit çok daha iyi anlatabilir). İnanın kızlar vasat düzeydeydi ama biz nihayetinde tatildeydik, hava sıcaktı, hepimiz bir rüyayı gerçek kılmak istiyorduk ve en önemlisi ise kızlar bikiniliydi. 1-2 tanesinin götü falan da hiç fena değildi doğrusu, hatta birinin adını "Kırmızı Göt" olarak koymuştuk. Şimdi eminim ki arkadaşım olacak yavşaklar gene tersini iddia edecekler ama kızlarda da bizimle tanışma eğilimi vardı kesinlikle. Sonuçta özgür bir erkek grubu olarak tatile çıkmıştık ve onca boş şezlong dururken bizim yakınımıza oturmuş, normal bir insanın gün içinde davranmayacağı kadar cool davranıyorlardı.

Nihayetinde Murat'ın beynindeki komplikasyonlar etkisini göstermeye başladı. Bu yolda kurban edeceği ilk kişinin ise ne yazık ki ben olacağımdan habersizdim. Ben salak salak havuza atlayıp çıkarken bir anda ecel üstüme çöktü ve boğuşarak ne kadar güçlü bir insan olduğunu kızlara ispatlamaya başladı. Bende birkaç dakika niyeyse(?!) karşı koydum ama nihayetinde ilk kurban olarak kendimi havuzun serin sularına bıraktım. Son derece tırt bir profille, %0,001'lik ihtimale elveda deyişimdi bu. Av ilk kurbanını vermişti.

Ben suyun dibini boylamışken Murat'daki yan etkiler ise aynı hızla devam ediyordu. "Show Must Go On" mantığıyla ona ikinci bir kurban gerekmişti, bu yüzden ekibin geri kalan üyelerini tek tek kesmeye başladı. Çağatay salak salak minnacık havuzda olimpik yüzücü gibi habire deniz gözlüğüyle dalıyor, Özgür bir elinde sigara diğer elinde Magnum dondurmayla garip bir lezzet kombinasyonu oluşturuyor(buna 5 kişi şahit olmuş olsak da kendisi hala inkar eder), Can ise kızlara yakın bir şezlongda dinlenme ayağıyla kızların konuşmalarını gizlice dinliyordu. Ama Murat'ın yeni kurbanı bu üç tatilciden hiçbiri değildi, çünkü onlar zaten yeterince tırttı. Onun hedefi bambaşka biriydi: Bir köşede son derece karizma biçimde Rayban gözlükleriyle oturan ve etrafa lisanslı "For Women" bakışlarını atan Kara Pirens'imiz Yiğit. İçimizde kızlara yaklaşma potansiyeli şansı olan tek kişi oydu, bu yüzden Yiğit derhal yok edilmeliydi!

Murat koştu ve ters bir taklayla havuza girdi. Kendi kendine çektiği yaz klibinin çekimleri aynen devam ediyordu. Yüzerken bir anda Yiğit'e döndü ve "Şuna bak, suyun kenarında babaanne gibi sessiz sessiz oturuyor. Babaanne poğaça vericen mi acıktık? Acıktık babaanne!" diye hayvan gibi bağırdı espri yaptığını sanarak. Kızların dikkatini çekmeyi başarmıştı. Ama istenilen şekilde mi yoksa Nihat Doğan gibi mi çekmişti varın siz düşünün değerli dostlar.

O an Yiğit'i görseniz boynundan aşağısının felç olduğuna emin olabilirdiniz arkadaşlar. Ama her ne kadar sessizce cool'luğunu korumaya çalışsa da içinden "Amını siktiğimin geri zekâlısı!" diye haykırdığı çok belliydi. İçimizde en yüksek şans onda olduğu için karizmasını var gücüyle korumaya çalışıyordu garibim ama Murat durmuyordu bir kere. Bu sefer havuzun diğer tarafına yüzdü ve kollarını kenara dayayıp "Meyve soycan mı babaanne? Babaanne!" diye ikinci kez bağırdı Yiğit'e. Hayal edin, havuzun ortasında bonus saçlı bir adam kendi kendine "Babaanne poğaça vercen mi? Babaanne!" diye bağırarak yüzüyordu. İnsanlık tarihinde unutulmayacak görüntülerden biri yaşanıyordu. Hepimizin kanı damarlarımızdan çekilmişti. Yiğit adeta bir insanlık dramı yaşıyordu.

Lakin Kara Pirens ne yaparsa yapsın boşunaydı. Murat kendi şansını ziyadesiyle tükettiği gibi Yiğit'ide ısrarla suyun dibine çekmeye çalışıyordu. Karizmasını korumak için sessizce çırpınmasına rağmen adamın biri ona inatla "Babaanne sandviç yaptın mı babaanne?" diye bağırıyordu. Artık tamamen çaresizdi, onu dünyadaki hiç bir kuvvet kurtaramazdı. En sonunda bizden ölesiye iğrenen kızlar da oturdukları yerden kalkıp başka erkeklere doğru yol aldılar. Tabi bu da Yiğit'inde hiç günahı olmamasına rağmen yalnızlığın karanlık sularında boğulacağı anlamına geliyordu. Murat canlı bir bomba gibi kendiyle beraber Yiğit’i de patlatmıştı…

Ha bu olayın sonunda ne oldu derseniz kıymetli okurlar, bundan tam 2 yıl sonra bu seneki tatilimizin hemen öncesinde Yiğit’le Murat arasında şu müthiş muhabbet yaşandı:

Murat: Oğlum bizim bu büyük tatil işinde çok fazla isim var. Tek eve girilmez o kadar taşağın arasına
Yiğit: Çoğu gelmez ama onların.
M: Erkek yurdundan beter olur.
Y: 10 kişi olsak 10 taşak eder.
M: Evet, çok sakat ya. 100 milyon civarındada sperm hücresi.
Y: Ve o spermlerin gideceği 1 tane bile am olmayacak. Çok acı lan!
M : Siz kendinize bakın olum. Ben gelmeden önce gireceğim mala. Sonra yanıma poğaça almayacağım.
Y: İsabet olur. Bizim de ayağımızı kaydırma kendinle beraber.
M: Asdhafdasd. Tek am derdi olan benim sanki. Siz robotsunuz aq. Szin download’lara baksak tatile bir hafta kala hentai download patlaması olur götler.
Y: Olm hepimizin am derdi var yok demedim ki.
M: Eee? Ben niye belaya sokayım bu zamana kadar ne zaman karıyla tanışmaya gittim? Tatilde de patladınız Özgür gibi. “Pardon”, “Hayır”. “Tanışabilir miyiz?”, “Hayır!” lafı yemedim(Bkz: Çift Soru, Tek Cevap). İnsan gibi karşılık aldım.
Y: Neyse abi siktir et…

Yazan: knighTeen87 & Byakko