Özgür’ün de tatil sebebiyle İzmir’de olduğu ve hep beraber eski kutsal mekânımız Sardunya’s da otuduğumuz harika bir yaz gecesiydi. Dahası aynı gece saat 23:00 sularına yaklaşırken muazzam bir empty-talk gecesi olacağından da habersizdik. Saatlerce inanılmaz boş muhabbetler yapılmış, hatta zombi öldürürken baltanın ne kadar işe yarar bir silah olup olmadığı bile saatlerce tartışılmıştı. Özellikle de zombi kafasına savrulan bir baltanın kafatasına saplı kalıp kalmayacağı

Tabi elbette böylesine kaliteli bir empty-talk’un baş mimarlarından biri de mekân da tüketilen alkoldü(ben hariç). Ama özellikle gerek sağlam muhabbet, gerekse yanında hem sevgilisi de hem de dostları olması yüzünden adeta aşka gelen Çağatay, resmen alkolün *mına koymuştu. Ki kendisi bu gibi alkolü fazla tükettiği durumlarda Merve’nin omuzlarında ölür, yarım saat sonra da aynı noktada ayık biçimde spawn olurdu.
Çağatay gene spawn olmayı başarmıştı fakat alkolün etkisinden kurtulmayı başaramamıştı. Ama gene de son derece alkollü olduğunu bilecek kadar ayıktı. Efsanesine yakışır biçimde davranıyordu. Bu yüzden eve dönüş yolunda arabayı benim kullanmam hususunda ısrarcı oldu. Ben ise ehliyet sınavını geçmiş fakat ehliyet belgesini hâlâ almamıştım (Aslında hâlâ da almadım, hem bu işler için sabah erkenden uyanmak, hem de g*tü boklu bir kart için 370 lira isteyen sosyal devletimize bu parayı ödemek son derece ağır geliyor). Arabayı sürebilirdim, sınavdan da gayet iyi bir notla geçmiştim ve kendime de güveniyordum. Fakat ehliyetsiz yakalanırsam sürücülük hayatım başlamadan bitebilirdi. Bu sebeple Çağatay’a toparlanmasını, arabayı gene onun sürmek zorunda olduğunu belirttim. Fakat Çağatay damarlarında hala dolaşmakta olan alkolün etkisiyle benim gerizekalı olduğumu, arabayı ehliyetsiz süren ben olduğum halde polisin cezayı hemen yanımda oturacak olan ehliyetli kendisine keseceği konusunda ısrar etti. Yani Çağatay’ın kafasında şekillenen trafik yasasına göre ehliyet almak
Neyse ki Merve yanımızdaydı ve sevgili olmanın verdiği bonusla kendisini ikna etmeyi başardı. Sürücü koltuğuna Çağatay geçerken yanına Merve oturmuş, ben ve zavallı Özgür de arka koltuğa geçmiştik. Çağatay arabanın motorunu çalıştırmaya başlarken hepimiz aynı anda içimizden Allah’a dua ediyorduk. Hepimizin dini inançları bir anda yerine gelmişti, topluca umreye gitmeye bile hazırdık. Nihayetinde Çağatay arabayı çalıştırdı. Fakat araba sürmüyor, adeta GTA: Vice City oynuyordu. Herhangi bir hız kesintisi ya da yavaşlama yaşamadan otoparktan hızla fırladı ve bir nevi otoban olan Yeşildere yoluna çıktı. Asıl macera şimdi başlıyordu...
Çağatay sayısız arabaya makas atıp, çoğunluğunun sülalelerine küfrederken biz de Özgür’le arkada korkudan koltuklarımıza yapışmıştık. Zira Çağatay arabalara küfrediyor, makas atıyor, iğrenç kornalar çalıyor, el kol hareketleri çekiyordu. Korkudan sesim titrer biçimde “Abi istersen yavaş git biraz, polis molis çevirirse sıçarız” diyebildim. Lakin ben Çağatay’ı sakinleştireceğimi zannederken o tam aksine deliye döndü: “2 gün önce ehliyet almış, bana araba sürmeyi öğretiyo aq. Ben gözüm kapalı bile sürerim yavşak! S*kmişim alkolünü!” diye hayvan gibi bana bağırdı. Hayır kıymetli dostlarım, hayatım boyunca sayısız kez alkollü insanlarla uğraştım ve bu gibi sarhoş muhabbetlerinden alınacak biri değilim. Ama altı yıllık dostumdan hayatımda ilk kez korkuyordum. İşin garibi Özgür de korkuyordu. Kaybettiği Allah inancını ziyadesiyle geri kazanmıştı ve Çağatay’ın küfredip, el kol hareketi çektiği insanların Gültepe’li, Tepecik’li çıkmaması için deli gibi içinden dua ediyordu. Neyse ki

En sonunda Merve’yi bırakacağımız mahallesine vardığımızda saat 12’ye yaklaşıyordu. Çağatay vedalaşırken kendisini öpmek isteyince Merve gayet kibarca ve haklı biçimde hayır dedi, çünkü kızın mahallesindeydik ve bu saatte üç erkeğin arabasından öpülerek inmesi, mahalle sakinleri için pek hoş bir görüntü oluşturmazdı. Bu yüzden zavallı kız bize iyi akşamlar dileyip koltuğundan kalkmış ,tam kapıya yönelmişti ki Çağatay bu müthiş boşluğu fırsat bildi ve “AŞŞŞŞKIIIIIAAAMMMMMMM!!!!” diye bağırarak (evet bağırarak) kızın sırtına bir öpücük kondurdu. Neye uğradığını şaşıran Merve koşarak uzaklaşırken biz de Özgür’le dona kaldık. Merve’nin gidişini izleyen Çağatay yavaşça bize döndü ve “Ayıp mı oldu lan?” diye sordu. Bu gece yaşananlardan dolayı şoke olmuş Özgür’ün ağzından da şu sözler döküldü “Abi her şey oldu da o son öpücük pek olmadı galiba”…
“S*kerim lan sevgilim değil mi *mına koyim!” diyen trafik canavarı arabayı çalıştırıp yoluna devam etti. Nihayetinde bizim evin önünesağ salim vardığımızda o gün ölmediğim için bir daha asla kolay kolay ölmeyeceğimi çok net biliyordum. Hatta M.Night Shyamalan bunun üzerine çok sağlam bir film bile çekebilirdi. Tam şükredip arabadan inmeye niyetlenmiştim ki Çağatay “Özgür bira ve çerez al şurdan, parkın orada içelim! İnme sende aq otur bizimle” diye vücudunda hala dolaşıp tillahını s*kmiş olan alkol oranını biraz daha arttırmak istedi. Lakin ikinci sefer bu kadar şanslı olmayabilirdim ve “Ya anneyi evde bu saatte yalnız bırakmamayım” direkt erkeklerin en zayıf olduğu noktadan, anne mevzusuyla kurtuluşu buldum ve arabadan indim. Özgür ise arabada kalıp biraz daha Çağatay’la içmeye devam etti, ya da reddetmeye korktu tam olarak bilemiyorum. Ben indikten sonra da başka bir bok oldu mu onu Özgür bir gün anlatır ya da anlatmaz bilinmez, kendisine sorun.
Alkole esir olmayın ama alkolsüz de kalmayın!
Not: Çağatay büyük ihtimal bu yazıyı okuduktan sonra olayları çarptırdığımı ve abarttığımı iddia edecektir. Karar ise siz değerli okurlara kalmış. Saygılarımla…