1 Haziran 2015 Pazartesi

Kara Pirens Gecikir (Belki Hiç Gelmez)


İnsanın kafa kıyakken kankalarına çektiği "Oğlum sizler var ya ömrüm boyunca tanıdığım en kral adamlarsınız!" muamelesi bir yana… Bazen şöyle bir düşünüyorum da nereden baksam 4-5 senedir tanıdığım şu herifler (aslında 8 senedir, nedenini yazının sonunda açıklayacağım – Emre), hayatımda amma çok öneme sahip (ulan 15 senedir tanıyormuşum gibi oldu böyle yazınca da). Şu zamana kadar KoSF ekibiyle ilgili pek çok anı anlatıldı bu blog’ta ama bir de kendi bakış açımdan KoSF'un oluşumunu dile getirmek istedim. Tabii eski mesajları, msn log’larını, fotoları filan arşivlerden ayıklamak gerekti. Yani uğraştırıcı bir işti ve ben de uğraşmayı pek sevmem (zira Yiğitsel Yatışizm tabusudur) ama işte ekip için olunca… Beyler sizler var ya...

Nasıl Başladı?
İnsan evladının hayat döngüsündeki en iğrenç evre olarak da nitelendirebileceğimiz ergenlik dönemimin ortalarında anime belasına bulaşmıştım. Zaten askeri liseden ayrılmış olmamın verdiği geçici bir 'özgürlük' illüzyonunun da yarattığı gazla ne yapıp edip müthiş ülkemin saygıdeğer animesever insanları arasında kendime bir yer edinmek istiyordum. Forum ortamlarına da yabancı değildim, haliyle kendimi ilk bulduğum anime forumlarından birine atmıştım. O dönemler, forumlarda şu an embesilce bulduğum 'Kendini Tanıtma' başlıkları olurdu. Ben de bir hışımla inanılmaz derecede s*kik olduğuna inandığım bir tanıtım yazısı yazmıştım kendimle ilgili ve ortamdaki kızlarla hemen kaynaşmak, sevişmek istiyordum. Tabii o zamanlar Türkiye'deki animeci kızların, alınlarında başka uzuvlar bulunduran mutantlar olduğuna dair korku masalları anlatılırdı ama işte ben tersine inanmak istiyordum. Hepsi birer Asuka olmalıydı. Elbette talihim beni animeci kızları tanıyarak hayal kırıklığı yaşamaktan alıkoydu ve bu kızlarla kaynaşmak yerine muhabbetim nedense erkeklerle daha iyi ilerliyordu (böyle kaderi sikerim).

Meet Javidan
Bugün Mr. RÖR, geri zekâlı vb sıfatlarla da anılan Can başlarda böyle bir insan değildi. Yani hangimiz değişmedik ki? KoSF ekibinin tanıştığım ilk üyesi bu adamdı. Kendisiyle eş zamanlı olarak Gamemaster (Gundammaster, Baho) ve Rendan (İlker, Baykuş) gibi klâs adamlarla da yine SOA ortamında tanışmıştım ama Can'la aynı şehirde yaşıyor olmamız muhabbetin biraz daha ilerlemesini sağlamıştı. O zamanlar msn rağbet görüyordu. Hatırlıyorum çoklu konuşma dalgasıyla 3-5 adam toplanıp saatlerce boş muhabbet yapardık. Tabii o zamanlar boş muhabbet demiyorduk çünkü ben henüz doktoramı yapmamıştım.
Can’ın o zamanlar hayat görüşleri de yaş itibariyle farklı bir adamdı. Sadece karate yapıp, çıplak ayakla Alsancak'ta dolaşarak hayatını kazanabileceğini, ekmeğini çıkarabileceğini zannediyordu. İlişkilere yaklaşımı farklıydı bir kere, Kordon'da gezen çiftlere ölümcül bakışlar atardı. Ben o zamanlar ÖSS'ye hazırlanıyordum ve her dershane çıkışı Can'la özellikle Cuma günleri (günah işliyorsan tam işleyeceksin) Alsancak'ta takılıp bira içiyorduk. Gençlikti tabii şimdiye oranla daha hayvani içiyorduk. Sardunyas'ı keşfettiğimiz günlerdi yine bunlar ve daha sonra KOSF ekibinin mabedi olacak ve tekrar Çağatay'ın ampullerle olan sıkıntısı yüzünden gündemimizden düşecekti. Ama bunlara daha seneler vardı. Bizimse tasalarımız yoktu. O zamanlar bize tabaklar dolusu erişte veren bir Çin Büfesi bile vardı lan.

Meet oZzIiI and Lyzard
Bir gün Can kendisinin organizasyonunu üstlendiği bir İzmir SoA buluşması olacağını söyledi bana (evet Can bile organizasyon düzenliyordu o günlerde). Her ne kadar cool takılıp 'iyi iyi sosyalleşmek lazım bu ortamlarda' bahanesini öne sürsem de 'güzel kızlar olur mu acaba?' sorusu da aklımdan çıkmıyordu. Yoldan geçen birisi sebepsiz dövse haklı bulacağım tiplere sahiptik o dönemler. Birbiriyle alakasız ve tek ortak hobileri anime olan bu adamlar bir araya gelince de çok komik bir görüntü çıkıyordu ortaya: kimisi insan yarması - mongol metalci, kimisi Kıbrıs'ta birbirine aduket atan zihin özürlü tiplerden oluşan hibrit bir buluşma grubuyduk.

Bu kadar saçma tip arasından insan olduğunu anladığım sadece 2-3 kişi vardı ortamda ki kendilerini ayırt etmem yeterince kolay olmuştu. Buluşma grubundan bir tip yoldaki kediye hayali katana ile sondaj yaptığında durup düşünen ve 'ben ne yapıyorum burada?' diyen adamlardı bunlar. Bir şekilde aklın ve mantığın yoluna varmalı ve bu adamlarla muhabbete girmeliydim. Yoksa Kawaii-ne Cehenneminde götünden gökkuşağı çıkartarak miyavlayan bir anime karakteri olacaktım.

Bahsettiğim adamlar Özgür ve Çağatay'dı. Sanırım kalbin kalbe karşı olduğu gibi zekâ da zekâya karşıydı. Özgür o zamanlar gecekonduların bağrından kopup gelmiş bir adam gibiydi. İlk gördüğümde bu adam animeci olamaz demiştim kendi kendime. İşin ilginç yanı bu adam Naruto okuyor, Bleach izliyordu. Hatta beni Bleach'e başlatan bu adamdı lan. Çağatay da fazla cool ve sessizdi. Altında NBA şortu olmasa bir sanat eleştirmeni ya da başka saçma bir alanda kendini üstün zanneden Hayalgezer bir lavuk olduğunu zannedebilirdim. Özetle o ortamda biri sorsa en az muhabbete gireceğim adamlar derdim bunlar için ama dediğim gibi artık bir zekâ çekimi midir nedir bu heriflerin muhabbeti inanılmaz sarmıştı. Resmen salak bir animeci toplantısı çok sağlam muhabbet dönen bir buluşmaya dönüşmüştü benim için. Özgür daha o dönemlerde alkole olan ilgisini de belli ederek beni benden almıştı. Henüz dünyaya 'En İyi' olduğunu ilan etmemişti ama kendi açıklarını türlü sıkışlarla kapatıyordu. Daha sonra bu adamlarla çok daha sık buluşmaya başlamış ve anime ortamından kendimizi soyutlayarak kendi içimizde sağlam bir ekip haline gelmiştik.

Meet Knighteen87
Buluşmaya geri dönersek; o gün Çağatay ve Özgür'le muhabbet koyulmadan önce çok daha farklı bir adamla anime dışı bir konuda sağlam bir muhabbete girmiştim. Bu adam Emre'ydi. Çakma metalci görünümlü ve (-XL) ultra zayıf bedene sahip bir adamdı. Başta ot çeken, satanist birisi filan olabileceğinden korkmuştum ama çok sağlam King of Fighters muhabbeti yapıyordu herif. Üstelik muhabbet boyunca aptalca bir adu atma ya da üzerimde teknik uygulama salaklığında dahi bulunmamıştı! Hayatımda ilk kez birisiyle böyle koyu KOF muhabbetine giriyordum aq. Resmen buluşmanın yönü değişmişti benim için. 

Emre o zamanlar oldukça sabırlı, sakin ve anlayışlı bir adamdı ancak KOSF ekibi zamanla kendisini çok yıprattı. Buluşmalardan önce yazılan mesajlara cevap alamaması, insanların buluşmaya geç gelmesi en önce Özgür'ü sonra Emre'yi çileden çıkarmıştı. Ama dediğim gibi bunlar çok sonraları oldu. O günler buluşma dendi mi en erken ben giderdim buluşmalara. Ayrancılar'dan çıkar salak gibi erken saatlerde Buca'da olur, bu adamların gelmesini beklerdim. Sevgilime bu inceliği göstermedim lan, sabah kahvaltı yapalım diyen kıza erken kalkmamak için bugün hastayım yalanı sıkıyorum ben.

O günler piramit de henüz icat edilmemişti dolayısıyla karı-kız muhabbetlerini takmayan bir ergen grubuyduk. Hayat sadece KOF-SF oynamaktan, bu iki oyundan hangisinin daha iyi olduğuna dair ağız dalaşı yapmaktan ibaretti.

.........

Kıymetli blog takipçileri, yukarıda okuduğunuz yazı Yiğit denyosunun bana ta 2012'de yollayıp "Tamamlayınca koyarız" dediği KoSF ANILAR isimli yazıdır. Bir de başlığa “Başlıktaki kelime oyununa takılmayın, Almancı değiliz” diye espri eklemiş ama koyma lüzumu hissetmedim. Konuşmanın ve yalanlarının detaylarını yandaki resimde görebilirsiniz. Gördüğünüz gibi yazı sik gibi yarıda kalıyor ve bu İpana'yla fırçalanmamış tarafına sıçtığım 3 yıldır güya bu yazıyı tamamlayacak. Lakin şerefsizin bu yazının varlığını bile unuttuğuna adım gibi eminim. Peki, neden mi bu yazıyı yayınladım? Çünkü bu hıyar gene 1 ay önce bana "Abi bana blog yazarlığı versene, 2 tane yazı koyacağım" demesine rağmen üyelik alıp gene sırra kadem bastı. Hatta bu sözünü unuttuğuna da kalıbımı basarım. Bu yalanlarının da resmini koyuyorum ibret-i âlem olsun diye. Hâlbuki yıllar önce gene benden yazarlık linki istemiş, yollamış, fakat gene bir bok yazmamış, hatta linki yolladığım maile bile bakmamıştı. Zaten o yüzden bir önceki yazarlık onayını iptal edip bir daha yolladım mailine. Hayır, adamın derdi nedir, neden böyle bir bok yiyor onu da anlamış değilim. Aynı şekilde adamın elinde yıllar önceki bir buluşmamıza ait epik bir ses kaydı var ve ona da altyazı yapıp yayınlayacağını iddia etmişti ama o da yalan oldu tabi. Yavşak Ali'nin sevgilisi müsaade etmiyor diye bize karı gibi kıvırdığı bir mesaj vardı, onu bile kaybetti. Paralel misin, King Yiğit misin, Kara Pirens misin, ne boksun, nedir arkadaşım senin amacın? Allah bilir daha nelerin sözünü verdi, neleri yarım bıraktı ve kaybetti götümün kralı, dua etsin etsin ki hafızam bu aralar bir balık seviyesinde olduğu için çoğunu da unuttum bile.
Uzun sözü kısası Kara Pirens'in söz verdiği fakat üzerinden 1 ay geçen yazılarını görmek nasip olacak mı hep beraber bekleyip göreceğiz. Umarım geç olsa da tamamlar da blog da biraz canlanır. Ne de olsa boştan yere şarkısını bile yapmamışlar Kara Pirens gecikir, belki hiç gelmez diye zaten…