20 Kasım 2016 Pazar

Mad Max


Ekipte otomobillere en meraklı olan kişi benim. Hayatım boyunca otomobillerin görünüşlerinden, çıkardıkları seslerinden ve zaman içinde mühendislik harikası haline gelişlerini izleyişimden aldığım zevki tahmin edemezsiniz. Bu konuda kendime güvenim o kadar yüksek ki yanıma otomobil hakkında dünyadaki en kültürlü adamı oturtsanız bile benimle sohbet etmekten keyif alır. Bu yüzden ekibimiz üyesi Özlil’in (ya da halk arasındaki adıyla 9lil’in) neden kısa sürede Mad Max lakabını aldığını irdelemek istiyorum. Tanıdığım uzun yıllar boyunca otomobil hakkında ağzından tek kelime çıkmayan ve ortamda mevzu edildiği zaman insanları taciz eden bu adama ne oldu da sadece iki yıl içerisinde Richard Burns, Colin Mc Rae, Mika Hakkinen gibi isimleri sollayıp 28’inde bu lakabı aldı? Ona bu ünvanı kazandıran yetenekleri nelerdi?

Yetenek 1:  SUPER DRIVER
Uzun süre şehir içinde ehliyetsiz araç kullanan bu adam ekipteki en tecrübeli sürücü Lyzard’a bile açıkça kafa tutabilecek tecrübeyi nerden edindi? Ben açıkçası nasıl sürdüğünü görmeden önce bir zamanlar insanları zorla Cuma namazına götürüp mehter marşlarının dünyanın en iyi müziği olduğunu iddia eden Buca’lı bir çocuk olmasından dolayı doğuştan geldiğini düşünmüştüm. Ancak fena şekilde yanılıyordum ve bindikten 1 km sonra bütün cevaplarımı alacaktım.

Mad Max kısaca Polo dizel 1,2 arabasını aşırı derecede düşük devirde kullanarak motorla her viteste kumar oynayan, ışıklardan bir haber, yayaları umursamayan, sinyalsiz şerit değiştiren, hatalı sürüşüne ana-avrat korna çalanları gram takmayan, İzmir’in en kalabalık yollarında Pokemon Go oynayarak süren bir adam. Zaten kendisi ilk kazasını Buca gibi bir yerde aynı anda 3 işi yapabileceğini zannederek (söylediğine göre 50 km. hızda) çoktan yaptı ve Alman malı arabanın tamponunu kullanılmaz hale getirmeyi başardı. Altındaki araç Fiat falan olsaydı muhtemelen araç tampondan bir 40 santim daha içeri girecekti…

Yetenek 2: SHORT CUT MASTER
Mad Max ileri sürüş tekniklerinin yanı sıra çok da iyi bir kestirme uzmanı aynı zamanda. Öyle ki ‘’152 her yere 15 dakikada gider’’  diyen, Gültepe ve uçan yol üzerinde hiç kimsenin bilmediği teleport noktalarını bilen ve bu sayede İzmir’in herhangi bir noktasına herkesten çok daha kısa sürede ulaşabileceğini söyleyen bir deha.  Ama ekipçe yapılan buluşmalarda herkesten önce yola çıktığı halde buluşmaya hep en son gelen kişidir. Benimle yaptığı kestirme kavgasını size resimli olarak ispatlamak istiyorum:


Not: Hakkını yememek lazım ki açıkça mağlup olduğumu ispatlayan bu fotoğraftan sonra bizi Çağatay’ların yazlığına giden yol ayrımından sağa sapıp yolu uzatarak, lambalar ve kavşakları hiçe sayarak, ortalama hızı 160 km’de tek şeritli yolda araba sağlayarak, solladığı araçların aniden önünü keserek aynı sürede götürmeyi başardı. Burada hakkını teslim etmek lazım.

Yetenek 3: VACATION SPOTS EXPLORER
Otomobil koltuğuna oturduğu andan itibaren doğal yeteneği sayesinde bütün yolları ezbere bilen bu kardeşimiz ekibin hafta sonu tatillerinde de gerçek bir öncü.  Çünkü ekipçe gidilecek tatil için en uygun ve en güzel yerleri her zaman o bilir. Allah’ın gerçek manada siktir ettiği, yolda gördüğünüz yaşlı adamların size ‘’1970 den beri oraya giden kimse geri dönemedi’’ diye nasihat verebileceği ve Google Earth’te bile bulunmayan keşfedilmemiş doğa harikalarını ezbere bilir ve ekibi buralara götürür. Aslında çok yakın mesafede olan bu gizli eğlence yerleri Short Cut Master ve Super Driver yetenekleri ile harmanlanınca minimum 3 saatte gidilebilen işkenceler halini alır. Dönüşte de ‘’Evet orası gerçekten iyi bir yer değilmiş birader’’ diyerek bizi yakın diye ta Mordor’a götürdüğünü kabul eder.

Sonuç: Bir şehirdeki trafik lambalarını, yayaları ve bütün otomobilleri yok edebilirseniz Özgür gerçekten de eşsiz bir sürücüdür.

Yazan: RALF
Edit: knighTeen87



14 Ekim 2016 Cuma

Yalan Rüzgarı

Tarih: Temmuz 2005

...Evden çıkmadan önce çantamın içini son kez kontrol ettim: Gri kasa Playstation 1, King of Fighters 99 ve Street Fighter Alpha 3’ün CD'leri, yanlarında da hareket listeleri. Her şey tamamdı. Birazdan çantamı sırtıma alacak ve henüz birkaç ay önce tanıştığım dostlarım Çağatay ve Özgür'le takılmak üzere evden çıkacaktım. Gene saatlerce bu iki oyunda kapışacak, çılgıncasına abur cubur tüketecek ve dolayısıyla eğlencenin dibine vuracaktık.

O zamanlar nasıl bir gençlik enerjisidir bilinmez (enerjiyi aktaracak cinsel bir aktivitemiz pek olmuyordu çünkü) sırtımda eşek yükü gibi bir çantayla güneş alnında Özgür’lerin evine abartısız 50 dakika boyunca yürümek hiç de zor gelmezdi gözüme. Akşam dönerken de Çağatay ve Özgür beni eve bırakmak için gidiş dönüş abartısız 1,5 saat süren bir yola hiç aldırış etmezlerdi. Şimdi bizim ekibe böyle bir yürüyüş mü yapmak istersin yoksa zenciler g*tünüzden mi s*ksin desen abartmıyorum ciddi şekilde ikilemde kalırlar.

Çıkmadan önce son kez aynaya baktığımda günlerdir evde yatmaktan dolayı sakallarımın fazlasıyla uzadığını fark ettim. Elbette Çağatay'a ya da Özgür'e yazmıyordum ama zaten koyu tenli bir adam olarak bir de kirli sakal bıraktığım zaman mağara adamına dönüyordum. Hem seksin ne zaman nereden geleceğini kim bilebilirdi ki? 15dk daha fazladan sürem vardı ve bu bana traş olabilmem için fazlasıyla yeterdi. Nihayetinde jileti elime alıp şarkı söyleye söyleye traş olmaya başladım.

Daha başlamamın üzerinden sadece 5dk geçmişti ki telefonumun kıpraştığını gördüm. Büyük ihtimalle Özgür evden çıkıp çıkmadığımı soruyor olmalıydı. Keza Özgür sinir krizi geçirip Ankara’ya kaçmadan önce adamı evden çıkana kadar olabilecek her türlü yolla taciz ederdi. Fakat ekrana baktığımda gördüklerime şaşırdım, çünkü mesaj Özgür'den değil Çağatay'dan geliyordu:

“Ya Özgür, ben Emre'ye bugün babaannemler aniden bize geldi diye yalan söyleyeceğim. Kız bugün İzmir'e geliyor abi, kaçıramam bu fırsatı."

Gelen mesaj aynen bu şekildeydi. Nasıl başarmıştı bilmiyorum ama herhalde Özgür’e atacağı mesajı bana atmıştı. Daha doğrusu bunun aslında sadece tanrının standart bir bzzzt’ı olduğunu yıllar sonra keşfedecektik. Tabi o an mesaja bir anlam vermek zordu, keza işin ucunda pompa varsa Çağatay neden bana yalan söyleme ihtiyacı hissetmişti? İşte ben bunu yediremiyordum tam olarak. Ama daha 1-2 dk bile geçmeden Çağatay'dan yüreğimi dağlayan ikinci mesaj geldi:

 "Abi, babaannemler bugün aniden bize geldi ya. Evden çıkamıyorum, bugünkü buluşmayı iptal edelim"

İçine çekildiğim bu organize yalan yüzünden koca bir "Yok artık!", dışımdan ise "Ya yok ebesinin *mı!" dedim. Düpedüz kandırılmaya çalışıyordum fakat tanrı buna izin vermemiş, Çağatay denen puştun eline yüzüne bulaştırmıştı. Aptal yerine konulduğum için öfkemden deliye döndüm. O an benliğim ikiye ayrıldı ve vücudumdan ayrılan acılar vücut buldu. Çektiği acılarla aydınlandığı için de kendine yeni bir soyadı olarak "Aydın"ı seçti ve bu sayede Emre Aydın haline geldi. Acı dolu şarkılarla, triplerle, ergen depresyonlarıyla meşhur oldu, paraya para demedi ve en önemlisi de sırtında 1000 bıçak olduğu için hatunlar akın akın kollarına atladı.

Ben ise elimde jiletle daha çok bir Müslüm Baba hayranı gibi duruyordum.  Daha yeni yeni tanıdığım Çağatay'ın bana yolladığı ilk mesajı kendisine geri attım ve "Bu ne demek oluyor abi?" diye hesap sordum. Çağatay ise olabilecek en basit erkek mantığıyla cevapladı:

"O mesaj nasıl sana gitti abi?"

Değerli okurlar bildiğiniz gibi ekipteki bazı insanların aksine (isim verip rezil etmek istemiyorum) başarıyı takdir edebilen bir insanım. Bu yüzden de kendisine yalan söylemesine gerek olmadığını, bir kızla buluşacağını açıkça söylese hiçbir sorun olmayacağını ama beni aptal yerine koyduğu için fazlasıyla kırıldığımı belirterek yaklaşık bir yarım saat ağzına sıçtım. Düşünüyorum da bayağı sağlam karı tribi atmışım adama. Lakin garibim de çılgıncasına özür diliyordu ve feci derecede utanmıştı. Olayın özeti ise şuydu; Çağatay o dönemler pek takıldığı Sailor Moon forumlarından gene bir hatun yapmıştı ve kızın aniden İzmir'e gelmesi üzerine beni hatun için sattığını düşünmemem için böyle bir yalan uydurmuştu. Ama nitekim son mesaj attığı kişi listesinin başında da ben olduğum için acele ve yanlışlıkla bana yollamıştı salak.

Tabi bu olay yıllardır süren dostluğumuza herhangi bir sekme falan da vurmadı, hatta bu talihsiz olayı bir ekip toplantısıyla bir yasa haline getirdik:

“7. Madde: Ekip buluşmalarını ekebilmek için tek geçerli sebep sekstir (Hayali olmamak kaydıyla)

(bknz. KoSF Ekibinde 10 Altın Kural)


Not: Bu yazı aslında yıllar önce kendi kişisel blog'um için yazdığım bir yazı ama kahramanları ekip üyeleri olduğu için ve en önemlisi de blog'un ölmemesi için yazıyı bayağı bir düzenleyip buraya koydum. Keza şu kesin ki ben yazmazsam kimsenin bir bok yazacağı da yok. Murat'ın yaklaşık 7 yıldır yazacağını iddia ettiği şekilde gene yakın zamanda "Abi Can'ın baca kırma olayını ben yazacağım" demesi ve Yiğit'in "Abi ben iki tane yazacağım, yazarlık linki yolla" demesi bütün umutlarımı tüketti zaten. S*ktiğimin yalancıları...