Yıl : 2009 - Ay, Gün ve Saat bilinmiyor
Bazen hayatta öyle hatalar yaparsınız ki sevgili okurlar, o hatadan sonra ne yaparsanız yapın geri dönüşü olmaz. Şimdi anlatacağım olay gerçekten yaşanmış, ibret verici bir olaydır.
Hafızam beni yanıltıyor olabilir ancak büyük ihtimal o akşam Can'larda kalıyorduk. Can İzmir'in en kalınası evinde oturuyordu. Onun evinde kalıp da gülmekten ağlamadığım bir akşam yoktu. Ambians o kadar güzeldi ki o evde bir defa kaldıktan sonra başka bir ortamda bulunmak istemezdiniz. Ortalıkta alçıdan yapılmış çıplak Aphrodite heykelleri, vücutsuz bir Athena ya da bilimum antik biblo eşyası bulunuyor, gereksinim açısından son derece gereksiz olup sadece özgürün kıçını başını çarpmasını sağlıyor, bize de gülmek için pay çıkarıyorlardı.
Ateşli şekilde FRP'ye girişmiştik ve dış dünyayı unutmuştuk. Özgür ve ben inatla kötü zarlar atıyor, bir düşükleri bir büyükleri alıyor ama bir türlü olumlu sonuç alamıyorduk. Herşey normal seyrinde ilerlerken bir ara grubun konsantrasyonu bozulmuş olacak ki, biri cipse diğeri kolaya, biri sms atmaya yöneldi derken oyunda bir kopukluk oldu ve kısa süreli mola verdik. Bu sırada Ersen'in telefonu çaldı ve rahat konuşmak için cam kapılı balkona doğru yöneldi. Can bu sırada az önce başarısız olduğu son derece anti estetik art of fighting hareketlerini Yiğit'e anlatıyor, Yiğit ise zaten kariyeri baştan aşağı başarısızlıklarla dolu olan biri olarak gayet normal karşılıyor ve "olm zar işte, sikeyim bu zarı" şeklinde patavatsızca küfrediyordu. Bu sırada garip bir ses işittik grupça. "*Doink*"
Ben ses üzerinde fazla düşünmenin gereksiz olduğunu düşündüm ve kafamı kaldırıp bakmaya üşendim, ama ortalıkta müthiş bir sessizlik hakimdi ve sebebini geç öğrenecek olmam ne yazıktı. Kafamı kaldırıp Can'a baktım. Can gözlerini kısmış Ersen'e bakıyordu. Görme sorunu olduğundan mı yoksa olayın gerçekliğini henüz kavrayamadığından mıdır bilinmez, hiçbir tepki vermiyordu. O sırada solumdan bir inilti geldi...
Yiğit : Abi....
Ben : ??
Yiğit bir yandan çenesini "acaba?" şeklinde tutuyor, bir yandan Ersen'i süzüyordu. Derken kafamı çevirip ben de odaklandım ve yüzündeki o dehşet verici ifadeyi gördüm; "Tanrım inşallah fark etmemişlerdir"
Tekrar Yiğit ile göz göze geldim ve ;
Ben : Yok, olamaz...
Yiğit : Olum az önce...
Eğer Ersen yeterince zeki olsaydı telefonu elinden bilerek düşürebilir, ya da önündeki cama bir yumruk atıp sanki saçma sapan anime karakterlerinden birini daha taklit ediyor izlenimini verebilir, biz de normal karşılayıp bir şey yokmuş gibi devam ederdik. Ama o kadar zeki değildi. En azından o an için olamazdı. Müthiş bir kahkaha koptu. Böyle bir olayı en son Bugs Bunny versus Fırtına Sam'de görmüş olan bizler, gerçek dünyada şahit olduğumuzda adeta kısa süreli tramva geçirmiştik. Gözlerimden yaşlar, burnumdan sümükler, ağzımdan salyalar akıtarak gülüyordum ve kendimi kontrol edemiyordum. Olamazdı. Gerçek dünyadaki bir insan önünde cam yok zannedip o cama çarpamazdı. En azından kapının kolunu fark eder ya da balkonun bir kapısının olması gerektiğini, önünde bir engel olması gerektiğini düşünürdü. Ama yapmamıştı işte. Olmuştu bir kere.
En azından 10 dakika boyunca aralıksız güldük. Nihayet düşünme yetimi tekrar kazandığımda aklımdan sadece şunlar geçti; "Ya ben olsaydım?" "Ya bunu yapan bir KoF'çu değil de SF'ci olsaydı....?
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Dikkat ettim de bu macerayı senden daha güzel anlatabilen yok. Doing sesi geldikten sonraki tasvire her okuduğumda yada dinlediğimde gülmekten geberiyorum :D Yazık lan ersene :S
YanıtlaSilBu olayı en ruhlu yaşayan bizdik birader. Sen bana bakarken resmen telepati kurduk :D
YanıtlaSilO değil sen anlatınca FRP yi özledim
YanıtlaSilBen sadece Ersen'in çaktırmama ifadesine yetişebilidm
YanıtlaSil