Uzun süredir bu blogda başımızdan geçen sayısız t*şak olayı okuyor ve ekibimizin ne kadar renkli insanlardan kurulu olduğunu düşünüyorsunuzdur herhalde(Düşünemiyorsanız da o sizin mallığınızdır) kıymetli okurlar. Ama sizler yabancı değilsiniz ve bu sefer gene rengârenk maceralardan ziyade ekibimizin karanlık tarafına şahit olacaksınız ve bu yaz yaşadığımız Didim tatili vasıtasıyla.
ToF ekibi olarak 3 yıldır her yaz hep beraber tatile çıktığımızı biliyorsunuz. Bu sene gene Didim'de müthiş bir ev ayarlamıştık fakat tanrının da bunu fark edip olaya elini atması çok uzun sürmedi. Aylardır beklediğimiz tatile saatler kala Çağatay’ın durduk yere apandisitini patlattı, bu yüzden ekibin kemik elemanlarından Çağatay tatile gelemedi ve dolayısıyla arabası da ortadan kalktığı için kişi başına 40 lira ekstradan yol parası çıktı. Tanrı, yokluğu bize en çok zarar verecek kişiyi sekiz arasından özenle seçmişti. Ama bu daha sadece başlangıçtı. İki yıldır para sıkıntısı yaşayan ve ev ücreti haricinde ortaklaşa çektiğimiz Murat, bu sene bize yük olmamak için tatile gelmeyi kabul etmemiş, ama onun yerini de Can derhal alıvermişti. Ekipçe artık en az bir tane parasız adam olmadan tatil yapamaz hale gelmiştik ve bu da direkt olarak her sene Özgür’ün g*tüne en az 200 lira daha girdiği anlamına geliyordu.
Tabi Can tatilden bir hafta önce 80 lira parası olacağını söylemişti ama tatil günü gelip çattığında elbette cebinde metelik bile yoktu, çünkü kendisi bu çok önemli parayı "Kuşak sınavı parası“ gibi dünyanın en hiç bir s*ke yaramaz şeylerine yatırmakta bir an bile tereddüt etmemişti. Değerli dostlar, inanın Can’ın böyle bir hareket yapması bizim için sürpriz değildi ama asıl bomba Ali’nin yurt parasını farkında olmadan kız arkadaşıyla bir haftada yiyecek kadar embesilleşmiş olmasıydı. Bu sebeple cebinde çok az bir miktar para kalmıştı ve bu da bu sene nefesi kokan adam sayısını iki katına çıkarıyordu. Tanrı gene “En iyi özgün senaryo” ve “En iyi kurgu” dallarında Oscar'ları kimselere bırakmıyordu.
Elbette bütün bu gelişmeler beni ve Özgür’ü sinir krizlerine sokmaya yetmişti. Aylardır çalışıp bir de bu tatil için iş yerinden iki günlük ücretsiz izin (2x40=80 lira maaş kesintisi) aldığım yetmiyormuş gibi Çağatay’ın yokluğunda zaten artan toplu ücret, bu iki salağın yüzünden de ben, Özgür, Ersen ve Yiğit olmak üzere yediye bölünmek dörde bölünmüştü(Masrafın ne kadar arttığını hayal edin). Ben ve Özgür’de son derece haklı olarak tatil boyunca hakaretler saydırıyor, normal bir insana söylesen bir daha asla yüz yüze bakılmayacak laflar ediyorduk. Hatta Özgür bir gece poker masasında daha fazla dayanamamış ve "Ulan benim Ankara’da arkadaşlarım valla çok zeki, adamın parası yoksa tatile gelmiyor“ diye yenilir yutulur olmayan cinsten bir laf etmişti. Ama Can’ın bu feci hakarete verdiği cevap ise çok daha korkunçtu "Bir daha Emre ile tatile gelmeyeceğim *mına koyim, yeterince para kazanamıyor“
Evet, arkadaşlar, bu vurdumduymaz ipnelere hakaret falan asla sökmüyor, millet seslenildiğinde duymamış gibi yapabilmek için işten kaçmak adına evin üst katına kaçıyorlardı. Hatta bir keresinde yere peynir dökülmesine rağmen temizleme ekibindeki hiç kimse kılını bile kıpırdatmıştı. Ve inanır mısınız bilmiyorum ama aynı ekip bir de peynirin üzerine basıp evin içinde şevkle dolaşmaya devam ediyordu iyice pislik yayılsın diye. Sonuç olarak da aslında görevi yemek yapmak olan garibim Özgür de s*ke s*ke peyniri ve tezgâhları temizlemek zorunda kalıyor ve bu da onu haklı olarak oldukça sinirli bir adam haline getiriyordu. Lakin Özgür ne kadar beyin kanaması geçirirse geçirsin evde gene değişen bir şey yoktu. Hiç kimse gene annesine küfredilmeden ne evi temizliyor, ne de ortalığı topluyor, hatta yoğurt ve kolalar hemen bozulsun diye balkonda güneşin altında bırakılıyordu.
Sonuç olarak niyeyse bu tatilde çok ciddi bir zekâ problemi vardı. İnanın evdeki zekâ ortalaması Manisa Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi kadar ya var ya yoktu. Belki de biraz daha düşüktü tam olarak bilemiyorum. Hiç kimse aynı bardakla iki kere su bile içmiyordu sırf daha fazla bulaşık çıksın diye. Bunun sonucu olarak da ilk gece bütün bulaşıkların yanında tam 23 tane bardak yıkamak zorunda kalmıştım. Tabi bir sonraki gün kahvaltıda herkesten bir şeyler içecekleri zaman her seferinde yeni bir bardak kullanmalarını, hatta bir bardak kola içecekleri zaman yarısını bir bardağa, diğer yarısını da başka bir bardağa koymalarını özellikle rica ettim. Elbette hemen ertesi gün bardak kullanımında %90’lara varan ciddi bir düşüş oldu. Ters psikoloji bizim ekipte en çok işe yarayan yöntemdi.
Ama en korkunç zekâ düşüşüyse hepimizi şoka sokacak şekilde Ali’de gerçekleşmişti ne yazık ki. Kendisi bize "Ben çaysız yaşayamam, demlerim ben 5dk da alın mutlaka“ diye zorla çay aldırmasına rağmen yarım bardak bile çay yapmamıştı ve en beteri de tatil günlerini yeni kız arkadaşıyla her an her saniye 5000 sms atarak geçiriyordu. O koskoca forumları, animecileri, cosplaycileri s*kerten dağ gibi Rektal Tuşe gitmiş, yerine liseli bir ergen gelmişti. Mesaj dalgası yüzünden hiç bir muhabbete girmiyor hatta daha rahat mesajlaşabilmek için pokerde bilerek yenilerek oyundan çıkıyordu. Ama günahını almayalım, pokeri s*kerten tek kişi Ali değildi. Niyeyse poker de değil de pişpirik oynanıyor gibiydi. Nihayetinde de ismini vermek istemediğim bir kişinin elindeki tek pair’la rest’e girmesi Özgür için bardağı taşıran son damla olmuştu, böylesine kaliteli bir oyunu bu kadar embesil bir ekip hak etmiyordu.
Tabi zekânın yanında tatilimizi baltalayan en feci unsurlardan biri de parasızlıktı. Öyle ki bu durum yüzünden Özgür’ün mangal yaptığı akşam haricinde evde son derece gariban yemekler pişmişti ve sahilde de şezlong&şemsiye ikilisine para vermemek için üç tane hasıra sahile karı kesmeye gelen donlu ameleler gibi sığışmak zorunda kalıyorduk. Tanesi 5-6 liraya aldığımız şemsiyeler de üflediğin zaman metrelerce uçup gidiyor, taşla sabitlediğimiz zaman da rüzgâr etkisiyle ortasından kırılıyordu. Yani şemsiyeyi alüminyum folyodan yapsalar yemin ederim çok daha dayanıklı olurdu. Ha ayrıca, şemsiyeyi sabitlemek için kullandığımız ve Ersen’in kendi elleriyle bulduğu taşın üzerine kırmızı boyayla kocaman “PİÇ“ yazması da bambaşka bir olaydır.
Ha siz şu an “Tatil değil eziyet lan bu!“ diyor olabilirsiniz bu okuduklarınızın ardından ama gene de bu kadar olumsuzluğa rağmen son derece eğlenceli bir tatildi dersek yalan olmaz. Geceleri dönen poker ve boş muhabbet(+alcohol effect), sahildeki güzel İngiliz ve Türk kızları, denizdeki mallıklar, kâinat ve UFO’lar hakkında teoriler derken gayet eğlenceli dört gün geçirmeyi başardık, ki bu ekibimizin şu hayatta başardığı en iyi şeydi zaten. Yalnız burada tatilin yıldızı olan Yiğit’e özel bir not düşmek isterim. Kendisinin önderliğinde gelişen boş muhabbetler özellikle son akşam olmak üzere hepimizi gülmekten komaya soktu ve akşam dışarı çıktığımızda oynadığımız “Ding!” oyununu icat eden de bizzat kendisidir. O nasıl bir oyun derseniz, şöyle ki; her güzel kız gören “Ding!” diye hayali bir zile basıyor ve skoru tutuyordu. Gece sonunda kazanan ise 29 Ding’le Ersen olmuştu. Hemen ardından ben 27 Ding’le gelirken Yiğit ise 26’da kalmıştı.
Ve evet, oyundan anladığınız kadarıyla da gene kadınlardan uzak bir tatile nokta koymuştuk. Ama yoldan geçen İngiliz kızlarına “Heloooo Görrrlsss!” ve “Vayt Çikınsss!” diye bağıran mahlûkatlar karşısında ne kadar şansımız olabilirdi lütfen siz söyleyin değerli okurlar? *mını s*ktiğimin hayvanatları yüzsüzlüğü o kadar ele almışlardı ki biz yanlarında Şeker Kız Candy gibi kalıyorduk. Hatta bir akşam dolaşırken Ersen’in Bruce Lee tişörtünü gören kabile reisi oturan boğa “Bah hele, o tişörtün önündeki adam sen misin?” diye sormuş, şoka giren Ersen “Hayır, Bruce Lee” diyince de “Haaaa, Buruce Le he mi?” yanıtını vermişti.
Sonuçta bu inişli çıkışlı ama son derece de eğlenceli tatil ben, Özgür ve Yiğit’in cebinden hayvan gibi para çıkmış olması ve Ersen’in de tüm aylığının bitmesiyle son buldu. Ama en kötüsüyse ortaya dört gün boyunca anne gibi yemek pişirip evi topladığı için öfkeden deliye dönmüş bir Özgür çıkmış olmasaydı. Kendisi yol boyunca ekibin gerçek yüzüyle bu tatilde yüzleştiği için sülalelerine teker teker küfretti ve gayet yorgun argın halde boynu bükük Ankara’ya geri döndü. Ki bu olay da bir ay sonra tatile gelememiş Çağatay’ın yanına ben, Özgür ve Yiğit’i alarak zekâ ortalaması çok daha yüksek ikinci bir tatile çıkmasına sebep oldu. Belediye başkanın mutant olduğundan habersiz biçimde tam bir ay sonra ruhlarımızı arındırmak için Dikili’ye yola çıktık! Bunu da bir sonraki yazıda okuyabilirsiniz ama yazıya Can’ın poker masasında ona yardımcı olmaya çalışan Yiğit’e attığı rör’le son vermek istiyorum:
“Hayatta hiçbir şeyi başaramamış adam olarak bana tavsiye verme *mına koyim!”-M.Can Özbaş
Yazan: knighTeen87
Şimdi okuyunca tüylerim diken diken oldu yine!
YanıtlaSilNeyse ki önümüzdeki sene Tatilde hiç bir şey yapmayacağım!
Can ve Ali'ye çok güldüm harbi, ayrıca şu rest diyen kim çok merak ediyorum. :D .Yeni tatil macerasını merakla bekliyorum.
YanıtlaSilOha lan harbiden karanlık bir yazı olmuş. Valla güzel tatildi ama bazı noktalarda sinirler gerildi cidden ama önümüzdeki sene bu muhabbetler olmaz diyorum.
YanıtlaSil“En iyi özgün senaryo” ve “En iyi kurgu” dallarında oscar kazanan tanrıdan sonra tatilin yıldızı ünvanını almak beni çok mutlu etti teşekkür ederim :D
Hayatta hiçbir şey başaramamış ve ekipte sadece konuşarak varolan Byakko bildirdi :D
Tabii ki de bu yazı Özgür'ün nasıl bir anda subay okullarındaki koğuş temizliği manyağına dönüştüğünü içermemektedir,temizlik ekibinin sildiği her yerden burnunu parkelerin arasına sokarak geçerken bulduğu tek toz molekülünde yarı sevinç,yarı kızgınlık karışımı bir zafer edasıyla kalkıp "işinizi düzgün yapın!!!" diye nara atmaları,herkesin "bilader benim işim değil" diyerek tüm işleri temizlik ekibine yığmaları tamamiyle göz ardı edilmiştir.
YanıtlaSilÖyle ki bir noktadan sonra temizlik ekibi masayı kurar,elalemin havlularını toplayıp dizer,çöpü atar,etrafı sanki kız istemeye geleceklermiş gibi düzenler,kirletmemize imkan olmayan her türlü deliği önce süpürge,sonra vileda,sonra da yalayarak temizleme gibi(ki özgürce hiç de yeterli olmayan bir temizleme sistemi) envai görevlere itilmiştir.
Biz bunları yaparken gözucuyla baktığımız insanlar gayet de haklı sebeplerle (bkz bulaşık yıkama ekibi:İki günde sadece yarım saat çalışılan tatilin en kıyak grubu) "sizin işiniz olm" diyip gevrek gevrek gülmüşlerdi.
Tabii ki de bir süre sonra aslında evdeki herkesden daha fazla çalışan iki kişi olarak gayet insani sebeplerden dolayı (bkz:aslında tatildeyiz) işi savsaklamaya başlayınca da etraf bir anda sübliminal mesajlarla dolmaya başlamıştı.Kanepelerin üzerinde bırakılan tencereler(Evet yıkanmış bulaşıkları da yerlerine yerleştirmemiz bizden bekleniyordu tabii ki) ,söylene söylene temizlikten güneş ışığını sönümlemeden yansıtan yerleri elinde bezle silenler bunlardan sadece birkaçıydı.
Can o tatilde ikimiz de sıçtık lan. Sen oyun devam ederken poker masasından kalkıp gittin kızla konuşmak için, ben de Özgür'ün "Hepimiz oynuyoruz abi" diye cevap beklediği "Oğlum oynamayacak olan varsa hiç kasmasın böyle, çıksın oyundan" lafının ardında "İyi abi ben oynamıyorum" dedim.
YanıtlaSilYine az kaymış Emre :D
rektal
Tatil boyunca sadece karikatür okuyup yatıp denize girdin. Son güne kadar yapacağınız tek iş masa toplmak, balkonları yıkamaktı(toplamda 10 dakika) Son gün ise sadece evi süpürüp pas pas çekmeniz gerekiyordu.
YanıtlaSilTüm yaptığınız kaypaklıklara rağmen hala konuşacak yüz bulduğun için tebrik ediyorum seni.
Tatili bana zehir ettiniz. Ama 2012 yazını büyük bir sabırsızlıkla bekliyorum.
Bu arada Emre şimdiden uyarıyorum seni eğer önümüzdeki sene ki tatilde beni şartlarım dışında ikna etmeye çalışırsan kalbini kırarım.
Can gene fütursuzca saldırmasına rağmen Ali'nin herşeyi dürüstçe kabul etmesi de ayrı bir güzellik. Açık ara zeka ortalaması en düşük tatildi, Çağatay'ın yokluğunun bu kadar etki edeceğini düşünmezdim.
YanıtlaSilAyrıca Can, istersne bir sonraki tatilde görev değişimi yapalım. Sen de o zaman gece 4'te 7 kişinin pisliğini tek tek yıkamanın ne kadar kolay birşey olduğunu ve ne kadar az zaman aldığını görürsün tamam?
Ve Özgür, bana niye saldırıyosun aq? Ben ne yaptım?
Saldırmadım birader! Uyardım. Senin peygamberliğin tutar acırsın yine bu ipnelere diye.
YanıtlaSil