1) Bu ekibin dışında kalan herkes gerizekalıdır.
2) Birinci madde değiştirilemez, değiştirilmesi teklif edilemez.
3) Açığının ortaya çıkması halinde sebebi ne olursa olsun aşağılanıp dalga geçilir (ölümcül hastalık da dahil).
4) Kendini savunmaya çalışman sonucu daha da fazla aşağılanıp dalga geçilir.
5) Ortaya atılan bir iddia, kişiyi aşağılama niteliğine sahip olmak kaydıyla doğruluğuna bakılmaksızın derhal diğer ekip üyeleri tarafından doğru olarak kabul edilir.
6) Yapılan bir hata, hatayı yapan kişiye asla unutturulmaz, her fırsatta hatırlatılıp gururuyla oynanır.
7) Ekip buluşmalarını ekebilmek için tek geçerli sebep sekstir (Hayali olmamak kaydıyla).
8) İçki Masasında Boş Muhabbet'ten (İ.M.B.M.) daha önemli tek şey sekstir.
9) Alkollü ortamlarda alkol alanların zekası, almayanlara oranla bir hayli artar.
10) Japonya'da pirinç tarlası yoktur.
30 Kasım 2013 Cumartesi
13 Kasım 2013 Çarşamba
Kaosun Elçisi
Empty Talk ekibi için
elbette diğer her gün gibi çok sıradan bir akşamdı. Kimisi işten, kimisi
okuldan dönmüş, kimisi gün boyu evde pineklemiş, nihayetinde internet denilen
dipsiz kuyuya dalınmıştı. Ben de ekibin yedek üyelerinden biri olarak tıpkı
diğerleri gibi akşam 7 sularında bilgisayarımın başında yerini aldım.
Dikkat: Bu noktadan itibaren yaşanan olaylar +18’dir. Şiddet, kan,
cinsellik, female frontal nudity, unsimulated sex içermektedir:
Velhasıl Facebook’ta bir süre emelsizce dolandıktan sonra
Özgür’ün eski bir toplu konuşmaya muhtemelen yanlışlıkla attığı bir linkle
dikkatim o yöne çekildi. Ben ve Özgür link üzerinden konuşurken, Emre
konuşmanın ortasına dalarak “Beyler. Ali az önce bizi tehdit etti!” yazdı.
Ardından olaylar çok
hızlı gelişmeye başladı. Toplu konuşmaya hiç ilgi göstermeyen Empty Talk ekibi,
birden Emre’nin etrafında toplandı. Ve Emre tehdit içerikli mesajı ekibe
yolladı. Sizinle bu mesajı paylaşmadan önce, Emre’nin bana olayın öncesini
anlatmak için attığı diğer iki mesajı sizlerle paylaşmak istiyorum:
"Benim hakkımda ne düşündüğünüzün hiç önemi yok aslında
Emre. Kimsenin ne düşündüğünü hiç mi hiç umursamıyorum. Ama yine de beni hiç
bir zaman anlayamadığınızı çok belli ettiğiniz o yazıyı, blogdan kaldırmanı
istiyorum. Ben artık tanıdığınız eski Ali değilim. Bazı şeyler değişti ve ben
bunları açıklamaya çalışmaktan çok sıkıldım. Artık güzel bir hayatım var,
mutluyum. O yazı aklıma geldikçe rahatsız oluyorum. Kaldırırsan iyi olur. Hoşçakal– Ali Karabudak”
Ki yazar burada, blogdaki bir önceki yazıya gönderme
yapıyor. Bu yazıdan rahatsız olduğunu, bizim tanımadığımız bir Ali olarak ifade
ediyor. Bizim ekiptekiler şans eseri bu mesajı birlikte bira içerken görüyorlar
ve şov başlıyor:
“Karşim şu an ekipçe
Kaos'tayız ve bu mesajı sana toplu olarak yazıyoruz. Bir kere o yazıyı
kaldıracağımıza bir an olsun inandıysan bizi hiç tanımamışsın aq. Hatta blog'a
şu an yeni bir yazı daha koymaya karar verdik. Ayrıca ne düşündüğümüzü önemsemiyorsan
nasıl rahatsız oluyorsun aq? Karı dengesizliği bu. Ayrıca artık güzel bir
hayatım var da ne? Dünyanın en taş karısıyla çıkıp 10 bin lira maaş mı
alıyosun? Bu mesajın bizi hiç tatmin etmedi birader kusura bakma.”
Ekibin bu mesajına Ali’nin cevabı ne hikmettir ki tam da herkes
toplu konuşmadayken geliyor (Şu an flashback’ler bitti. Günümüze geri döndük.
Ve Ali’nin son mesajı):
”Zaten emin ol seni tatmin etmek için yazmadım Emre. Bir
süredir bakamıyorum internete, eğer şu yazdığını görseydim emin ol gerçek
Kaos'u gösterirdim size. Ne
düşündüğünüzü önemsemiyorum, ama benimle ilgili bir yazının orada olması beni
rahatsız ediyor. Bundan daha normal bir şey olamaz diye düşünüyorum. Son olarak
benim kız arkadaşımdan "karı" diye bahsedemezsin. İşin rengi
gerçekten değişti şu an. Seninle de o
ipe sapa gelmez arkadaşlarınla da görüşeceğiz.”
Bu mesaj adeta bir bomba etkisi yarattı ekipte. Herkesin
farklı bir görüşü vardı. Özgür, bu diyalogların tanrının bir lütfu olduğunu ve
Ali’yi öldüresiye dövmek için melekler tarafından gökten indirildiğini düşünüyordu.
Emre, Ali’yi zamanında bir dost olarak gördüğü için kendinden tiksinmekle
meşguldü. Bir yandan da bu mesaja verilecek bir cevap arayışı içine girmişti. Yiğit, “ipe sapa gelmez arkadaş” olarak
görüldüğünü öğrenince büyük bir hayal kırıklığına uğramıştı ve
toparlanamıyordu. Sinan’a göre Ali gitmiş, yerine pk yapmak için Knight oynayan
bir tip gelmişti sanki. (Sinan kim amk ya?). Can ise en büyük kozu olan level
up’ını ortaya sürerek, Ali’ye karşı girişeceği acı verici şiddet operasyonunu
evinin duvarında test etmeye başlamıştı. Anlaşılan duvara 403. kez sıva yapmak
gerekecekti...
Herkes Ali’ye okkalı bir cevap yazmak istiyor, bin bir tane
fikir havada uçuşuyordu. Özgür bir süre; “Senin ve tanıdığın herkesin götünü
sikeyim.” diye yazmamızda ısrar ettiyse de, Ali’nin bizi ve hatta kendisini de
tanıdığını hatırlattığımız zaman kendine geldi ve Facebook konuşmasından geri
geri çıktı. Yiğit bilgisayarını dolabının içine kurarak oraya saklandı ve
avukatıyla görüşmeye başladı. Emre
herkesten Ali’ye yazacağı okkalı mesaj için fikir bekliyordu. Gelen cümlelerle
yazısını yavaş yavaş şekillendiriyordu. Bu esnada toplu konuşmalarda geçen
diyaloglardan bazılarını Ali’ye göndererek onu oyalıyor ve bilgisayar başında
tutmaya çalışıyordu.Son olarak bunların nihai cevapları olmadığını, o cevabı az
sonra kendisiyle paylaşacağını belirttikten sonra, Ali’nin kontrası geldi.:
“Nihai cevabı zaten siz vermeyeceksiniz. Ben vereceğim Emre.
Hayatınız hep sadece bir şeylerle taşak geçmek üzerine kurulu. Böyle bir olayı
bile ciddiye alamıyorsunuz. Size dost gözüyle baktığım günler aklıma gelince
utanıyorum. Gerçekten de rezil ve rüsvasınız.”
Bu mesaj ekibi daha da motive edip, mesajın şekillenmesini
hızlandırdı. Her ne kadar ekip işi dalgaya vuruyor gibi görünse de aslında
oldukça hırslanmıştı. Herkes üstünde bulunan silahı ortaya çıkarmış ve uçlarını
Ali’ye yöneltmişti. Ve mesaj yollandı:
“Özgür: Ben Emre'nin ipe sapa gelmez arkadaşı Özgür. Senin
gibi bir gavattan beklemiyoruz ama biraz içinde gurur onur erkeklik varsa
bekliyoruz
Mert: sen birazcık adam olsaydın, bunca zaman seni dost
bilen, iyi kötü gününde yanında olan adamlara böyle gider yapmazdın. Çok net
görüyoruz ki yavşağın önde gideni olmuşsun
Can: İpe sapa gelmem ama adres verirsen oraya gelirim
çörekkıran. Gelirim, o kaos demeyi öğrenen dübüründen de sicim teorisi
geçiririm. Çağır da görelim atarını imanını, satıcı.
Emre: Ulan şu anda herkesi satan sen olduğun halde hala artistlik
yapmana mı, "kızla bir alıp veremediğimiz yok yanlış anlaşılmasın"
dediğimiz halde ne hikmetse nem kapmandan mı, yoksa "ne düşündüğünüzü
önemsemiyorum - yazı beni rahatsız ediyor" cümlesindeki zırvalıktan mı,
yoksa karı gibi herkesi feysten engellemenden mi bahsetsem bilemedim. Onun
yerine Murat'tan bir alıntı yapmak isterim: "Dikkat et piramidin tepesi
sivri olur".
Yiğit: -Yiğit cevap vermek istemedi. Durumu avukatlarıyla
görüşüyor şu an-“
Ekip okkalı bir cevap yazmanın verdiği rahatlıkla gülmeye ve
espriler yapmaya başladı. Ortak görüş Ali’nin ilkokul düzeyinde konuştuğu ve
çok değiştiğiydi. Cemaatin ve kız arkadaşının beynini geri dönülmez biçimde
yıkadığı düşünülüyordu. Her ne kadar iş geyiğe vuruluyor olsa da içten içe
herkes biraz tedirgindi. Bu tedirginlik atılan mesajlara da yansıyordu. Yiğit
evdeki bütün ışıkları kapatmış ve “evde yok” süsü verme girişimlerini
hızlandırmıştı. Can ise duvardaki deliği iyice genişletmişti lakin Ali’nin cevabı gecikmedi:
“Bu mu gerçekten de nihai cevabınız? Eğer elinizden gelen
sadece buysa, bunca zaman sizi gözümde büyütmem de boşunaymış. Acınacak
haldesiniz. O yazının kaldırılması için elimden geleni yapacağım, emin olun. Ve
bu inadınıza çok pişman olacaksınız.”
Bu mesajdan sonra Yiğit’in akıbeti bilinmiyor. Büyük
olasılıkla Cibuti’ye giden ilk uçağa atladığı ve sırra kadem bastığı
düşünülüyor. Özgür uzun süredir kullanmadığı telefon defterini açıp, kiralık
katil olan tanıdıklarının numaralarını tek tek deniyor. Emre çok düşünceli.
Konuşmanın böyle bir noktaya gelmesinden dolayı şaşkın. Dalga geçiyor, ama
Ali’nin yazdıklarına hala inanmakta güçlük çekiyor. Ayhan bir anda bütün işin
Emre’nin trollemesinden ibaret olduğuna inanıyor ve bütün yeminlerine rağmen
kanıt olarak bir screenshot istiyor. Ve gayet de göt oluyor da. Can aradaki
duvarı yıkarak 3+1 olan evini 2+1’e dönüştürüyor. Ali’ye yazılacak bir cevap
bir türlü bulunamıyor. Ali ise dağdan yuvarlanmakta olan küçük bir kartopuyken
bir çığa dönüşmüş ve gittikçe büyüyor, hız kazanıyor. Tekrar saldırıyor:
“Ayrıca madem teker teker konuşuyor, fikirlerimizi
söylüyoruz, ben de hepinizle ilgili fikirlerimi ayrı ayrı söyleyeyim.
Özgür: Seni yıllardır tanıyorum. Çok da iyi biliyorum ki
hayali kızlar siker, olmayan adamları döversin. Kendi hayal dünyanın
kahramanısın sen. Müthiş Adam değil, Sıçık Adam'sın.
Mert: Seni yıllardır tanımıyorum, zaten tanımadığıma da çok
mutluyum. Muhabbetimize sonradan dâhil olup, sanki en baştan varmış gibi
davranmaya çalışan, eziğin tekisin. Özgür'ün bile yanından geçemezsin.
Can: Fahişe fikirli adamlar sıralamasında ilk sıradasın.
Anca diklenir, horozlanırsın. O yumruğu başka birine sallamak bir yana, anca
kendi kıçına sokarsın.
Emre: Hiçbir ideali olmayan boş bir adamsın. Anca oturur
film izler, King Of Fighters oynarsın ve muhabbetini yaparsın. Hatunlardan yana
ağlar, gözyaşı döker durursun.
Murat'a: O zaten Özgür denen sikin yanında sallanan iki
taşaktan birisi. Onu hiç adamdan saymadım bile.
Yiğit: Tam ondan bekleyeceğim bir hareket. Hep pasif, ezik,
ürkek. Tanışıklığımız sürece başka bir halini görmedim.
İşte benim de sizinle ilgili düşüncelerim bunlar.”
Ve herkesin başından aşağı kaynar sular dökülüyor, buna
rağmen ekibin tüm üyeleri buz kesiyor. Kimse Ali’nin bu kadar belden aşağı
vurmasını beklemiyor. O ana kadar sessiz kalan, geyik yapan herkes şu an çok
ciddi. Özgür aradığı numarayı bulup kiralık katili Ali’nin peşinden yolluyor.
Emre artık Ali’yle konuşmak istemediğini, ama bir blog yazısıyla Ali’ye karşı
saldırı yapmaya karar verdiğini açıklıyor. Can Bersek moduna geçtiği için
kendisiyle iletişime geçilemiyor. Herkes Murat’ın bu yazıya nasıl bir tepki vereceğini
merak ediyor. Ve Murat çıkageliyor. Yazılanları önce sakin karşılıyor ama
detayları öğrenince, o sakin Murat gidip yerine Ralf geliyor. Ali’nin telefon
numarasını aldığı gibi arka arkaya defalarca arıyor. Ve bunu yaparken hiç bir
planı yok, sadece küfür etmek istiyor. Ardından da şöyle bir şiir patlatıyor:
MURAT aliyi görürDER
SEN KİMSİN
ODA
DER
BEN ALİ
MURAT DER
SEN KAOSUN ELÇİSİYMİŞSİN
DER
muratın GÖZYAŞLARI
AAKKAAARR
Mutluluna kavuşmuştur
Merve, Ali’nin Facebook hesabına bir şekilde ulaşmaya
çalışırken, Annesinin hesabından bile girme cüretini gösteriyor. (Kendisinin
herkesi engellediği bilinen bir gerçekti zaten.).Ekibin sessiz adamı Çağatay
ise Ali’nin nasıl böyle bir adama düştüğünü anlamakta zorlanıyor. Herkes Ali’yi
bir yere çağırıp ağzını burnunu kırmak görüşünü savunurken, Ali’nin korkak bir
adam olduğu ve böyle bir riske girmeyeceği konusu beliriyor. Veya cemaati
toplayacağı ve kavgaya öyle geleceği teorisi etrafta dolanıyor. Ekipte
gerçekten de bir kaos havası esiyor.
Toplu konuşmaya dışarıdan dâhil olan Aziz ve sonradan
muhabbete katılan Ayhan, Ali’nin ekibi trollediğini savunuyor. Ama herkes
arkadaşlıklarını kestikleri bir adamın böyle bir şey yapmayacağı görüşünde.
Ali’nin geri dönülmez biçimde değiştiğini düşünüyorlar. Herkes saldırı planını
devreye soktuğu anda Ali’den son bir mesaj geliyor. Ve perde yavaş yavaş
aralanmaya başlıyor:
”Şu an ne yaptığınızı biliyorum. Bir araya gelmiş kokuşmuş
ağızlarınızda hala benim adım dolanıyor. Eminim bundan. Hatta hanginizin ne
yaptığını çok çok iyi biliyorum. İsterseniz önceki mesajda yaptığım gibi yine
tek tek yazayım. Eminim öyle hoşunuza gitmiştir.
Özgür: Beni dövmekle ilgili bir hayal kurdu ve bunu size
anlattı. Bu, muhtemelen hep hayal olarak kalacak.
Mert: Sövdü, küfretti, dalga geçti, muhabbetinize katılmış
olmak için klasik ezikliğine devam etti.
Emre: Şu an muhtemelen yazdığım mesajları kopyalayıp,
ileride değerlendirmek için word'e aktarıyor. Bu yazdıklarımı da blog'a koyarak
aklı sıra beni daha fazla kışkırtacak. Yanılıyor.
Murat: Bir taşak ne yaparsa onu yapmaya devam ediyor.
Yiğit: Şu an tamamen ilgisini kaybetmiş gibi görünüyor. Ama
aslında içten içe çok pis sıçtığını düşünüyor.
Umarım beğenmişsinizdir.”
Ekip bu mesaja rağmen durumdan kıllanmakta geç kalıyor,
Ayhan hariç. Ayhan bir anda bu sefer de o mesajları atanın içimizden biri
olduğunu iddia ediyor. İyice kafası bulanan Emre ise korkunç detayı son anda
fark ediyor, zira bizi engelleyen hesabın adresiyle şu an mesajları yollayan
hesabın adresleri farklı. Her iki profil birebir aynı olmasına rağmen hem de! Ben
de daha fazla uzatmadan kahkahayı patlatıyorum ve “Gülümseyin, trollendiniz.”
diyorum.
Peki, böyle bir plan için neler gerekti? İşin iç yüzü
nasıldı? Nasıl hazırlandım? Hepsi yazının ikinci bölümünde!
-Lords Of The Empty Talking: Fake Çörekkıran-
Bu şaka kafamda 1 ay önce şekillendi. Bir süre planı kafamda
evirip çevirdikten sonra Ali’nin adıyla bir sahte hesap açtım. Bir süre Ali’nin
gerçek profilini inceledikten sonra planı uygulamaya başladım. Önce Ali’nin profilini
birebir kopyaladım. Fotoğrafları Ali’nin profilindeki sırayla yükleyip, Ali’nin
dâhil olduğu Facebook gruplarına üye oldum. Beğendiği sayfaları aynı sırayla
beğendim.
Sonra asıl kurbanım olan Emre’ye ilk mesajı (yazının ilk
bölümündeki ilk mesaj) attım. Ama mesajın Gelen Kutusu’nda “diğer mesajlar”
kısmına düşmesi ve Emre tarafından görülmemesi ihtimaline karşı Özgür’e de
farklı bir mesaj yolladım. Onun da görmemesi ihtimaline karşı ve foyamın
erkenden ortaya çıkması olasılığını düşünerek Ali’den kendime de bir mesaj
yolladım. Ve sonra beklemeye başladım.
Birkaç gün sonra Emre’nin mesajı geldi, ama mesajı açmadım.
Doğru anı kollayarak bekledim. Doğru an, Özgür’ün yanlış topluya attığı link ve
herkesin orada olmasıydı. Hemen sahte hesaptan Emre’nin attığı mesajı okudum ve
cevap yazdım.
Orijinal hesabı kopyalarken Emre ve Özgür hariç herkesi
engellemiştim. Ama birilerini unutmuş olma ihtimalime karşı o esnada toplu
konuşmada olan herkesi inceledim ve Merve’yi engellemediğimi fark ettim. Çok
geç olmadan onu da engelledim. Böylelikle planda her şey kusursuz işledi. Tek
engel, Ali’yle hala arkadaş olan Özgün’ün varlığıydı. Kendisini de bu şakaya dâhil
olmaya ikna ederek plandaki tüm açıkları kapattım.
Fake Ali'ye inanarak boştan yere hazırladığım yalan tarih |
Bol patlamış mısır ve 3 şişe birayla bilgisayarın karşısına
oturdum ve kahkahalar atarak konuşmayı takip ettim. Uzun süren bu hazırlığa
değdi mi değdi. Sadece o gün biraz gülmek için pek çok gün feda etmem gerekti
ama değdi.
Şimdi bu iki filmlik
serinin bir de 3. Filmi olması ihtimali var. Yani ekibin benden intikam almak
için sinsice hazırlandığından şüpheleniyorum. Özellikle yazın olacak düğünümde
bir şeyler yapacaklarını açık açık söylemeleri beni epey kıllandırdı. Ben
oturayım da yeni bir plan yapayım.
Siz de çekinmeyin, bol bol gülün.
Yazan: Mert (Nam-ı Diğer Dekadans)
13 Ekim 2013 Pazar
Çörekkıran Dosyası
Kuruluş tarihimiz olan 2005’ten beri yedi kişilik İzmir
Empty Talk ekibimize, Çağatay’ın ısrarlı karşı çıkmalarına rağmen sekizinci bir kişi monte etme çabaları var olmuş, lakin adayların istenen boş
muhabbet performanslarını sergileyememesi sonucu da hep hayal kırıklığıyla
sonuçlanmıştır. Ta ki nam-ı değer bir zamanlar Rektal Tuşe olan, İstanbul Empty
Talk şubesi üyelerinden Ali üniversite için İzmir’e gelene dek…
Açık konuşacağım, kendi adıma ilk buluşmada gayet kıl
olduğum Ali kısa sürede ekibe oldukça iyi uyum sağladı ve ekibin sekizinci
kişisi haline geldi. Zira kendisinin o dönemler güttüğü tam bir ayı karakteri,
kadınları karşı olan umursamazlığı, alkol performansı, internet üzerinde sağa
sola saldırması, oyunlara olan düşkünlüğü falan kısa sürede karşılıklı adapte
olmamızı sağladı. Böyle böyle derken sayısız buluşmanın, kalmalı boş muhabbet
gecelerinin, hatta beraber tatile gidilen, kısacası çok sağlam bir dostlukla
geçilen 2-3 yılın ardından Ali birden bire ortadan kayboldu.
Yanlış hatırlamıyorsam 2012 Ağustos ya da Eylül ayıydı ve Ayhan
da Eskişehir’den bizi görmek için gelmişti. Bu sebeple de Yiğit’in evinde toplanmıştık.
Yaz boyunca hiç haber almadığımız Ali’yi işte en son orada görmüştük, zira o
gün de garip biçimde sessizdi, muhabbetlere pek katılmıyordu ve yeni uzatmaya
başladığı saçlarına artistçe taç takmış ve erkenden de uyumuştu. Bir gariplik
olduğunu seziyorduk ve haksız da değildik. O günden sonra Ali’yi bir daha hiç
görmedik, çünkü ne sayısız kez çağırdığımız buluşmalara geldi, ne de telefon ya
da mesajlarımıza cevap verdi. Garip biçimde bizimle görüşmek istemiyor gibiydi.
Biz de sebebini hiç bir şekilde anlayamadığımız işin peşini en sonunda bıraktık
tabi. Ta ki benim dayanamayıp Ali’ye facebook üzerinden neden hiçbir sebep
olmaksızın bizimle görüşmeyi kestiğini sormama kadar. Verdiği cevabı hiç
değiştirmeden kopyalıyorum:
“Şimdi bir kız arkadaşın olsa, ona karşı olan sempatini
kaybetsen dersin ki yürümüyor ayrılalım seni görmek istemiyorum vs ama bunu
hemcinsin olan bir gruba dersen olmuyor. Gruba sempatimi kaybettim ve bunu size
dillendirsem ne alaka lan gibi bir muhabbet olacaktı. Aranızda olmak
istemiyorum artık diyemiyorsun haliyle saçma geliyor kulağa çünkü. Sene başında
bir süre ortamdan kopunca, bir daha da dönmek gelmedi içimden. Bir de artık
bara adım atmak bile istemiyorum. Bunu size desem çok saçma bulacağınızı bildiğim
için de dillendiremedim. Ama bu asıl sebep değildi, evde de sık sık
toplanıyordunuz sonuçta. Artık görüşmek istemediğimden dolayı direkt bağlantıyı
kestim. Bir kızdan ayrılır gibi gruptan ayrılamayacağımı biliyordum, başka ne
yapacağımı bilemedim. Bu kadar Emre, hala saçma gelebilir ama durum bu.”
Mesajdaki karısallık yüzdesini eminim ki siz değerli
okuyucular da anında fark etmişsinizdir. Bu saçma sapan mesajın ardından
kendisine tabi ki hak ettiği şekilde çok sağlam küfretsek de gene de defalarca
kez düşünüp, hatta kendimizi bile sorgulamamıza rağmen bulamadık cevabı. Çünkü
ekip tarihinde ilk böylesine büyük bir döneklik, karılık, götlük yaşıyordu. Daha
da ilginci ilk kez birisi bizim ekibi artık sıkıcı buluyordu. Lakin büyük bir
gizem içeren ayların ardından bu sabah tam bir Yalçın Çakır titizliğiyle
çalışan Yiğit cevabı bulmayı başardı, hem de inanılmaz bir rastlantı, gerçek
bir tanrı “bızzzzt”ı sonucu.
Hiç birimiz uzun süredir Ali’nin feysbukunu bulamıyorduk. Büyük
ihtimalle bizle görüşmemeye karar verdikten sonra hesabını kapatmış olmalıydı. Derken
Yiğit bugün feysbuk üzerindeki Empty Talk grubumuzun eski post’larına bakarken
Ali’nin eski yorumlarını buldu. Lakin inanılmaz, hatta tamamen feysbuk
kurallarına aykırı biçimde Ali’nin mesajları ve profil resmi hala görünüyor
fakat profil linkine tıklanamıyordu bile (örnek için buraya bakın). Çünkü Ali
gerçek bir karı gibi hepimizi, hatta kız arkadaşlarımız Merve ve Didem’i bile
engellemişti fakat çok güvendiği tanrısı bu sefer bizim tarafımızı tutarak
kendisi bütün feysbuk kurallarına aykırı biçimde göt gibi ortaya çıkarmıştı. Sanki
beraber çok iyi vakit geçirdiği insanları değil de kavga ettiği eski
sevgilisini engelliyordu yavşak pezevenk. Ve inanın hiç birimiz bu zaman
zarfında Ali’nin bizi engelleyecek kadar ergenleşip düşebileceğini tahmin bile
etmemiştik. Bir zamanlar yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmeyen hayvanın bunu
yapması için herhangi bir sebebi yoktu çünkü elinde. Ama şu detayı da özellikle
de atlamamak gerekiyor: Demek ki Ali’nin bu ekibin sekizinci elemanı olacağına
inanmak da KoSF ekibinin şimdiye kadar yaptığı en büyük hataydı (Büyük
ihtimalle de yazının sonunda Çağatay “Ben demiştim aq” diye çok pis küfürlü
yorumlar yazacak).
Lakin bunu tahmin etmeliydik, zira aramız normalken bile “memleketten
getirdiği çörekleri kırıp, poşetlerin ağzını bağlayamadığı için” kendisini terk
eden eski sevgilisi sırf bizi sevmiyor diye bir dönem bizimle gene görüşmeyen,
beraber gittiğimiz tatil boyunca hiçbir muhabbete katılmayıp sadece tatil
boyunca liseli karı gibi sevgilisiyle mesajlaşan da (bkz. 2nd Didim Adventure: The Dark Sideof ToF) gene Ali’nin ta kendisi değil miydi? İşte şimdi bütün taşlar yerine
oturuyor. Bir zamanlar profilinde ayı resmi olan bir adamın duvar kağıdında artık
karısal yazılı duygusal bir paylaşım ve gayet sevgiliyle beraber çekilmiş bir
profil resmi var (yanlış anlaşılmasın kızla bir alıp veremediğimiz yok, zira
kendisini tanımıyoruz bile). 1-2 yıl öncesine kadar hayal edilemeyecek şeylerdi
bunlar. Ama biz şu detayı unutmuştuk: İmkânsız diye bir şey yoktur, am vardır.
Peki ya “Bir de artık bara adım atmak bile istemiyorum”
cümlesi zırvalığı? Ali dini inançları hep kuvvetli olsa da karşısındaki insanın
inancı ne olursa olsun taşak yapabilen, hatta bizimle de beraber gayet alkol
alan biri değil miydi? O zaman biz Bizanslılar ya da Haçlı Seferi mi oluyorduk?
Bir insan nasıl bu kadar değişebilir, nasıl bu kadar amın içine düşebilir,
kaybolabilirdi? Asıl çözülmesi gereken gizemli soru buydu işte, biz sadece uzun
süredir kendimize yanlış soruyu soruyorduk.
Umarız sevgili Çörekkıran da bu yazıyı gayet görür ve okur. Sizlerin
bu garip vaka üzerine yorumlarınızı bekliyoruz…
-CASE CLOSED-
Not: Geçmişte başta Can olmak üzere “amın içine düştü” diye
dalga geçtiğimiz bütün dostlarımızdan da özür dileriz bu yazı vasıtasıyla,
onlar en azından am için dostlarını satmamışlardı çünkü.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)