Kuruluş tarihimiz olan 2005’ten beri yedi kişilik İzmir
Empty Talk ekibimize, Çağatay’ın ısrarlı karşı çıkmalarına rağmen sekizinci bir kişi monte etme çabaları var olmuş, lakin adayların istenen boş
muhabbet performanslarını sergileyememesi sonucu da hep hayal kırıklığıyla
sonuçlanmıştır. Ta ki nam-ı değer bir zamanlar Rektal Tuşe olan, İstanbul Empty
Talk şubesi üyelerinden Ali üniversite için İzmir’e gelene dek…
Açık konuşacağım, kendi adıma ilk buluşmada gayet kıl
olduğum Ali kısa sürede ekibe oldukça iyi uyum sağladı ve ekibin sekizinci
kişisi haline geldi. Zira kendisinin o dönemler güttüğü tam bir ayı karakteri,
kadınları karşı olan umursamazlığı, alkol performansı, internet üzerinde sağa
sola saldırması, oyunlara olan düşkünlüğü falan kısa sürede karşılıklı adapte
olmamızı sağladı. Böyle böyle derken sayısız buluşmanın, kalmalı boş muhabbet
gecelerinin, hatta beraber tatile gidilen, kısacası çok sağlam bir dostlukla
geçilen 2-3 yılın ardından Ali birden bire ortadan kayboldu.
Yanlış hatırlamıyorsam 2012 Ağustos ya da Eylül ayıydı ve Ayhan
da Eskişehir’den bizi görmek için gelmişti. Bu sebeple de Yiğit’in evinde toplanmıştık.
Yaz boyunca hiç haber almadığımız Ali’yi işte en son orada görmüştük, zira o
gün de garip biçimde sessizdi, muhabbetlere pek katılmıyordu ve yeni uzatmaya
başladığı saçlarına artistçe taç takmış ve erkenden de uyumuştu. Bir gariplik
olduğunu seziyorduk ve haksız da değildik. O günden sonra Ali’yi bir daha hiç
görmedik, çünkü ne sayısız kez çağırdığımız buluşmalara geldi, ne de telefon ya
da mesajlarımıza cevap verdi. Garip biçimde bizimle görüşmek istemiyor gibiydi.
Biz de sebebini hiç bir şekilde anlayamadığımız işin peşini en sonunda bıraktık
tabi. Ta ki benim dayanamayıp Ali’ye facebook üzerinden neden hiçbir sebep
olmaksızın bizimle görüşmeyi kestiğini sormama kadar. Verdiği cevabı hiç
değiştirmeden kopyalıyorum:
“Şimdi bir kız arkadaşın olsa, ona karşı olan sempatini
kaybetsen dersin ki yürümüyor ayrılalım seni görmek istemiyorum vs ama bunu
hemcinsin olan bir gruba dersen olmuyor. Gruba sempatimi kaybettim ve bunu size
dillendirsem ne alaka lan gibi bir muhabbet olacaktı. Aranızda olmak
istemiyorum artık diyemiyorsun haliyle saçma geliyor kulağa çünkü. Sene başında
bir süre ortamdan kopunca, bir daha da dönmek gelmedi içimden. Bir de artık
bara adım atmak bile istemiyorum. Bunu size desem çok saçma bulacağınızı bildiğim
için de dillendiremedim. Ama bu asıl sebep değildi, evde de sık sık
toplanıyordunuz sonuçta. Artık görüşmek istemediğimden dolayı direkt bağlantıyı
kestim. Bir kızdan ayrılır gibi gruptan ayrılamayacağımı biliyordum, başka ne
yapacağımı bilemedim. Bu kadar Emre, hala saçma gelebilir ama durum bu.”
Mesajdaki karısallık yüzdesini eminim ki siz değerli
okuyucular da anında fark etmişsinizdir. Bu saçma sapan mesajın ardından
kendisine tabi ki hak ettiği şekilde çok sağlam küfretsek de gene de defalarca
kez düşünüp, hatta kendimizi bile sorgulamamıza rağmen bulamadık cevabı. Çünkü
ekip tarihinde ilk böylesine büyük bir döneklik, karılık, götlük yaşıyordu. Daha
da ilginci ilk kez birisi bizim ekibi artık sıkıcı buluyordu. Lakin büyük bir
gizem içeren ayların ardından bu sabah tam bir Yalçın Çakır titizliğiyle
çalışan Yiğit cevabı bulmayı başardı, hem de inanılmaz bir rastlantı, gerçek
bir tanrı “bızzzzt”ı sonucu.
Hiç birimiz uzun süredir Ali’nin feysbukunu bulamıyorduk. Büyük
ihtimalle bizle görüşmemeye karar verdikten sonra hesabını kapatmış olmalıydı. Derken
Yiğit bugün feysbuk üzerindeki Empty Talk grubumuzun eski post’larına bakarken
Ali’nin eski yorumlarını buldu. Lakin inanılmaz, hatta tamamen feysbuk
kurallarına aykırı biçimde Ali’nin mesajları ve profil resmi hala görünüyor
fakat profil linkine tıklanamıyordu bile (örnek için buraya bakın). Çünkü Ali
gerçek bir karı gibi hepimizi, hatta kız arkadaşlarımız Merve ve Didem’i bile
engellemişti fakat çok güvendiği tanrısı bu sefer bizim tarafımızı tutarak
kendisi bütün feysbuk kurallarına aykırı biçimde göt gibi ortaya çıkarmıştı. Sanki
beraber çok iyi vakit geçirdiği insanları değil de kavga ettiği eski
sevgilisini engelliyordu yavşak pezevenk. Ve inanın hiç birimiz bu zaman
zarfında Ali’nin bizi engelleyecek kadar ergenleşip düşebileceğini tahmin bile
etmemiştik. Bir zamanlar yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmeyen hayvanın bunu
yapması için herhangi bir sebebi yoktu çünkü elinde. Ama şu detayı da özellikle
de atlamamak gerekiyor: Demek ki Ali’nin bu ekibin sekizinci elemanı olacağına
inanmak da KoSF ekibinin şimdiye kadar yaptığı en büyük hataydı (Büyük
ihtimalle de yazının sonunda Çağatay “Ben demiştim aq” diye çok pis küfürlü
yorumlar yazacak).
Lakin bunu tahmin etmeliydik, zira aramız normalken bile “memleketten
getirdiği çörekleri kırıp, poşetlerin ağzını bağlayamadığı için” kendisini terk
eden eski sevgilisi sırf bizi sevmiyor diye bir dönem bizimle gene görüşmeyen,
beraber gittiğimiz tatil boyunca hiçbir muhabbete katılmayıp sadece tatil
boyunca liseli karı gibi sevgilisiyle mesajlaşan da (bkz. 2nd Didim Adventure: The Dark Sideof ToF) gene Ali’nin ta kendisi değil miydi? İşte şimdi bütün taşlar yerine
oturuyor. Bir zamanlar profilinde ayı resmi olan bir adamın duvar kağıdında artık
karısal yazılı duygusal bir paylaşım ve gayet sevgiliyle beraber çekilmiş bir
profil resmi var (yanlış anlaşılmasın kızla bir alıp veremediğimiz yok, zira
kendisini tanımıyoruz bile). 1-2 yıl öncesine kadar hayal edilemeyecek şeylerdi
bunlar. Ama biz şu detayı unutmuştuk: İmkânsız diye bir şey yoktur, am vardır.
Peki ya “Bir de artık bara adım atmak bile istemiyorum”
cümlesi zırvalığı? Ali dini inançları hep kuvvetli olsa da karşısındaki insanın
inancı ne olursa olsun taşak yapabilen, hatta bizimle de beraber gayet alkol
alan biri değil miydi? O zaman biz Bizanslılar ya da Haçlı Seferi mi oluyorduk?
Bir insan nasıl bu kadar değişebilir, nasıl bu kadar amın içine düşebilir,
kaybolabilirdi? Asıl çözülmesi gereken gizemli soru buydu işte, biz sadece uzun
süredir kendimize yanlış soruyu soruyorduk.
Umarız sevgili Çörekkıran da bu yazıyı gayet görür ve okur. Sizlerin
bu garip vaka üzerine yorumlarınızı bekliyoruz…
-CASE CLOSED-
Not: Geçmişte başta Can olmak üzere “amın içine düştü” diye
dalga geçtiğimiz bütün dostlarımızdan da özür dileriz bu yazı vasıtasıyla,
onlar en azından am için dostlarını satmamışlardı çünkü.