Tarih: Temmuz 2014
Can ekibimizin tartışmasız biçimde zaman içerisinde en çok değişime uğrayan elemanlarından biridir. İlk zamanlardaki Rhonanthor Javidan nick’indeki Cavidan düşmüş, Haduket atmayı, parmaksız eldiven giymeyi bırakmış, Ege Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği birinci sınıf öğrencisi olmayı bırakmış, RÖR’leri ve üzerindeki laneti de azalarak tükenmiştir. Eğer bu lanetin ne olduğunu bilmiyorsanız da hatırlatalım, eskiden Can’ın lanetli olduğu yıllarda kendisiyle beraber bir şeye giriştiğinizde işler olması gerektiği gibi gitmezdi. Mesela yanınıza Can’ı alırsanız 20 yıldır aynı noktada satış yapan kokoreççinin bir anda ortadan kaybolması, otobüslerin belediyenin tahsis ettiği durakları es geçmesi, herkesçe bilinen ortam barlarının Silent Hill’e dönüşmesi gibi pek çok doğaüstü vaka yaşanırdı. Lakin önceden de söylediğim gibi bu lanet zamanla kayboldu, ya da daha doğrusu biz öyle zannediyorduk.
Bu seneki tatilimizde Can hariç hepimiz iş-güç sahibi
adamlar olduğumuzdan (Bu arada Can’a miras kaldıkça daha da fakirleştiğinin
farkında mısınız?) yemekleri evde yemeye utandık ve dışarıda yemeye karar
verdik. Kişisel görüş olarak da bu kararı oldukça olumlu karşıladığımı belirtmeliyim.
İşte bu karardan hareketle tatilin beşinci akşamı yanımıza ekibin kızlarını da
alarak yemek yemeğe çıktık. McDomalt’tın önüne geldiğimizde de bir karar
vermemiz gerekiyordu. Ya Domalt’ta, ya Dominos’ta, ya da Börgır’da yiyecektik
ayıptır söylemesi. O yüzden Özgür bu konuyu referandumla ekip gündemine
getirdi.
Yalnız Özgür’ün atladığı bir konu vardı ki ekipte iş seçime
geldiği zaman soru ne olursa olsun verilen cevap hep aynıydı: “Fark etmez”. Genelde
de bu “Fark etmez” cevabının ardından alınan kararlar da *rospu gibi saatlerce
eleştirilirdi. O yüzden bu fırsatı kaçırmadık hepimiz tek bir ağızdan “Fark
etmez” diyerek Özgür’ün demokrasi anlayışına yumruğumuzu koyduk. Tek bir kişi
hariç: M.Can Özbaş.
Can o gün niyeyse (ve özünde ağır bir menapozlu karı
olmasına rağmen) “Fark etmez” cevabı yerine “Ben
Domalt’ta yemek istiyorum birader” dedi. Bu cevabı duyan Özgür de “Madem herkese fark etmez, bari Can’ın
istediği olsun” diyerek referandumu “Yetmez ama Domalt” şeklinde
sonuçlandırdı. Biz de itiraz etmeden içeri girdik. Ne de olsa bize fark etmezdi
ve yemek bittikten sonra yapılan seçimi her halükarda zevkle eleştirecektik.
İçeri girdiğimizde her şey normal gibi görünüyordu ve
biliyorduk ki burası gayet de normal standart bir Domalt idi. Daha önce defalarca
kez burada sorunsuz şekilde yemek yemiştik. Tatilci popülâsyonu sebebiyle
içerisi hınca hınca dolu olmasına rağmen ilk siparişi benle Didem beraber
vermeyi başardık ve siparişlerimiz hazırlanırken kenarda diğerlerini beklemeye
başladık. Lakin ne olduysa sıra Yiğit’e geldiğinde oldu. Aniden restorandın
elektrikleri gitti ve üretim durdu. Ama Domalt yetkilileri gayet sakin biçimde “Şimdi elektrikler geri gelir efendim merak
etmeyin” diye insanları telkin etkin. Ne de olsa basit bir elektrik
kesintisiydi ve elbette ki jeneratörleri vardı.

Nihayet Domalt çalışanları da ortada doğaüstü bir durum
olduğunu fark edip telaş yapmaya ve korkmaya başladılar. Çünkü bu esnada
elektrikler gelip gitmeye devam ediyor, o anlara denk gelen siparişler piç
oluyor, dükkândaki arızaya rağmen müşteri sayısı rekor seviyede artıyor,
açlıktan çirkefleşen insanlar elektrik yüzünden çalışanlara anırıyorlardı. İşin
özü domaltacağız derken bayağı bir domalmışlardı.
En sonunda eli ayağı birbirine giren müdür “Si…siparişler iptal, paraları iade
ediyoruz” dedi ve iade işine girişti. Yaşadığı korku gözlerinden
okunuyordu. İnsanların sipariş fişleri toplanarak para iadeleri başladı, fakat
bu arada önceden doldurulan litrelerce kola heba olmuş, pişmesi yarım kalan
siparişler mahvolmuş, yemek
için gelen onlarca müşteri de en büyük rakiplerine
kaybedilmişti. Üstelik bu durumun ne zaman düzeleceği de belli değildi. 10dk
önce müşteri patlamasıyla bayram eden Domalt şimdiyse domalmış ve bu zararı
nasıl karşılayacağını düşünüyordu.
Adamlara acıyıp daha
fazla zarar vermemek adına paralarımızı geri alıp dışarı çıktık. Yeterince acı
çekmişlerdi, bu korku onlara yeterdi. Zira biraz daha içeride durmak konusunda
ısrar etsek mekânda yangın çıkabilir, tüpleri patlayabilir, üzerine UFO düşebilir,
terörist bir saldırıya uğrayabilirdi. Lakin içeride ne olduğunu tam olarak
idrak edemediysek de açık havaya çıkınca anında anladık: Can’ın laneti
gitmemiş, bitmemiş, sadece daha güçlü bir şekilde en ummadığımız anda ortaya
çıkmak için pusuya yatmıştı. İlk kurbanı ise daha 1-2 gün önce müdürünün bize “İşler çok iyi gidiyor ya” dediği
McDomalt olmuştu.
Eski gücünün yavaş yavaş geri döndüğünü fark eden Can şunu
söyledi:
Gülmekten karnımıza ağrılar gire gire Börgır’a gittik, yemeğimizi
yedik. Dönüş yolunda da aynı Domalt’ın önünden geçtik. Sanki hiç kötü bir şey
yaşanmamış gibi normale dönmüş ve hınca hınç müşterileriyle uğraşıyordu.
Üzerlerindeki lanet kalkmıştı, çünkü aynı lanet bizim yanımızda yürümeye devam
ediyordu…