14 Haziran 2011 Salı

New Generation KoSF

Tarih: 11 Haziran 2011

Klasik bir Özgür'ün İzmir'e dönüş öyküsüydü. Kendisi seçimler sebebiyle birkaç günlüğüne geri gelmiş, tabii ki ben ve Çağatay haricinde hiç kimse de siklememişti. Saatlerce Can ve Yiğit'e ettiğimiz telefonlardan da cevap alamamıştık. Hayır değerli okurlar, bunun sebebi çok meşgul olmaları falan değildi, tek sebebi her ikisinin de arayan insana geri dönmeyecek kadar öküz olmalarıydı. Ne arayan insana cevap verecek ne de daha sonra "Ulan niye aradın?" diye geri dönme zahmetine girmeyecek kadar medeniyetten yoksundu bu hayvanlar. Zira inanın her seferinde bu adamları buluşmaya getirmek için harcadığınız binlerce kaloriyi Monica Belluci'ye harcasınız, başbaşa güzel bir akşam yemeği koparabilir, hatta şansınız yaver giderse kendisinden "Gece için teşekkürler" öpücüğü bile alabilirdiniz.

Şunu da belirtmek zorundayım ki özellikle Can bu konuda safi bir hayvandır. Kendisini aradığınızda eğer oyun oynuyorsa(ki büyük ihtimalle dünyada sadece onun seveceği bir oyundur) birinin aradığını görmesine rağmen sanki telefon hiç çalmıyormuşçasına devam eder. Sonra da arayan kişiye asla ve asla geri dönmez. Hatta geçenlerde kontörü olmadığı için kendisine "Abi kontörün yoksa feysbuktan özel mesaj at, cepten bakabiliyorum ben" diye mesaj atmış, zira hemen ardından saatlerce feyste salak salak resimler videolar paylaşmasına rağmen bana herhangi bir mesaj falan atmamıştı . Ki ben aynı zaman zarfı içinde ekibi organize etmek adına adeta g*tümü yırtmıştım. Ama Can için bunun herhangi bir önemi yoktu, kendisine ulaşmaya çalıştığımı görmüş ve her zamanki gibi zerre s*klememişti.

Nihayetinde Çağatay'ın evinde üçümüz 1-2 saat Street Fighter attıktan sonra Sardunya's a gitmek üzere dışarı çıktık. Allahtan Ali yüksek kapasiteli bir insandı ve atılan mesajlara ya da çağrılara cevap verebilecek zekaya fazlasıyla sahipti. Bu yüzden onu da yanımıza aldık ve beraberce güzel bir yemek yedikten sonra kutsal mekanımıza doğru yola koyulduk. Her zamanki gibi balkonun en uç ve ücra köşesindeki yerimize geçip, siparişlerimizi verdikten sonra empty talk'a başlamıştık ki yan masadan duyduklarımız bizi anında durdurdu. Çünkü ister inanın ister inanmayın İllüminati'yi konuşuyorlardı...

Tabii ki derhal tüm muhabbeti kesip kulak kabartarak dinlemeye başladık kıymetli takipçiler. Evrende yalnız olmadığımızı ispatlarcasına üniversiteye yeni başladıkları her hallerinden belli olan üç erkek ve iki kız İllüminati, Masonluk, dünya tarihi gibi bizim uzmanlık alanlarımız üzerine konuşuyorlardı. Daha doğrusu erkekler habire ne kadar bilgili ve sıradışı olduklarını masadaki kızlara ispatlamaya çalışıyordu. Çünkü masadaki erkeklere oranladığımız zaman kişi başı 0,66 kız düştüğü için bu masadan en az birinin eve (d)amsız döneceği anlamına geliyordu.

Eski dostum Özgür'e sıtma tutmuş gibi bi titreme gelmiş, beti benzi atmıştı. Çünkü konuştukları konu şimdi de Osmanlı Tarihi'nin son dönemleriydi ve Özgür de muhabbete dahil olmamak için kendini zor tutuyordu. Arkada en klişe muhabbet olan Abdülhamit'in aslında hain olup olmadığı tartışılıyordu ve tarih uzmanı olduğunu iddaa eden dostumun bu muhabbete dahil olmamak için müthiş bir psikolojik savaş vermesi gerekiyordu kendisiyle. Karışmaması gerektiğini belirttim ve sakinleşmesi için temkinde bulunuduktan sonra dinlemeye devam ettik.

Gençlerin çevirdikleri müthiş(empty) muhabbet sonucu bizim masa sessizliğe gömülmüştü. Yalnıcza bu inanılmaz boş muhabbeti dinliyor, çocukların kızların bongolarını çalmak için verdiği amansız savaşı yavşakça sırıtışlar içinde dinliyorduk. Öyle ki zavallı çocukların bu geceki konuşmaya hazırlanmak için saatlerini wikipedia'nın başında geçirdikleri çok belliydi. Masonlar, matbaa sistemi, vaadedilmiş topraklar, vs havalarda uçuşuyordu ve aslına bakarsanız da kimse kimseyi dinlemiyordu. Üçüde sadece kızların bilinç altına ne kadar entelektüel olduklarını ve onlara gönül rahatlığıyla verebileceklerini işlemeye çalışıyordu. Bu nice yiğitlerin uğruna can verdiği amansız bir savaştı.

Bu kanlı savaş yaklaşık yarım saat kadar devam etti. Henüz kimse zaferle çıkmamıştı ama ortada ciddi bir sorun vardı. Kızlar her geçen dakika muhabbetten biraz daha kopuyor, çocuklardan biraz daha uzaklaşıyolardı. Zavallı üçlü masonların tarihini baştan yazmakla meşgulken onlar birbirinin kulağına birşeyler fısıldayıp kikirdiyordu. Nihayetinde kızlar aniden masadan kalktılar ve çocuklarlı yanaklarından öpüp(ki büyük ihtimalle bu kızlarla yaşayacakları en büyük cinsellik bu olacaktı), gönül rahatlığıyla vermek üzere Sarp'ların, Berk'lerin, Atacan'ların yolunu tuttular. Bu insanlık dışı vahşet sonrası bozguna uğrayan zavallı çocuklar da s*k gibi ortada kaldılar ve 15dk boyunca ölüm sessizliğine gömüldükten sonra mekanı boyunları bükük terk ettiler. Gene binlerce kalori boşa harcanmıştı. Gene kazanan Serdar Ortaç olmuştu.

Gelin görün ekipçe bu insanlık ayıbına dakikalar boyunca g*tümüzle güldük. Heriflerin hepsinin babayı almış oluşu ve bu gece s*kemeyecekleri gerçeği bizi fazlasıyla mutlu etmişti. Kadehleri tokuşturuyor, şenliklere kutluyorduk. Derken yüzlerimizdeki gülümseme yavaş silinmeye başladı. Çünkü hepimiz için taşlar yavaş yavaş yerlerine oturuyordu. Bu zavallı gençler aslında bizim yeni jenerasyonumuz gibiydi. Yıllar boyunca kültürle, sanatla, bilgi birikimiyle kız tavlanabileceğini sanan gençliğimizin birer yansımasıydılar aslında. Ama onları da tıpkı bizim gibi kimse uyarmamıştı, kimse yollarının yol, gidişatlarının gidişat olmadığını söylememişti. Ve tabii ki de gayet net biçimde babayı almışlardı. Bu sefer gençlere duyduğumuz küçümseme hissi yerine acımaya bıraktı. "Ulan çok delikanlı çocuklar yazık oldu be!" gibisinden serzenişlerde bulunup salak salak tanrıya kafa tuttuk. Hatta zatüree olup çeyrek akciğerle yaşayan Ali'nin derin derin sigara çekişleri bile gençliğimizde boşa harcadığımız binlerce kalorinin ardından yakılan ağıtlar gibiydi.

10-15 dk içinde biraz muhabbet yüksek oranda da alkolün etkisiyle(Detaylı bilgi için Ek-1'e bakınız) toparlanıp kendimize gelmeyi başardık. Sonuçta yeni mücadeleler, yeni empty talk'lar bizi bekliyordu. Henüz herşey bitmemişti. Derken Amasya'dan babaannesi geldiği için geciken Yiğit nihayetinde mekana geldi ve bizimle selamlaşıp yanımıza oturduktan sonra ilk cümlesi şu oldu:

"Ya beyler dikkat ettim de mekandaki tek hatunsuz masa bizimkisi"...


EK-1: Yiğitsel Yatışizm'in kurucusu Yiğithan Civil'den alkol üzerine bir başyapıt: "Zaman, Mekan, Benlik ve Alkol"

"...Bazen o son yudumu takiben derin düşüncelere dalar insan. Hayatının önemli kısımları, yaptığı yanlışlar ve doğrular dizisi gözünün önünden akar gider. "Yarın güne farklı başlayacağım, kendimle ilgili pek çok şeyi değiştireceğim, nefes alırken bile tadını çıkaracağım yaşamın" der. Anılarla gelen mütevazi bir gülümseme veya bazen minik bir gözyaşıdır o an. İşte o an... Hayatın anlamı filan değildir, o bildiğin alkol etkisidir. Sidik torbasının patlamadan hemen önce verdiği sinyallerin beyinde ters tepmesi sonucu ortaya çıkar, çok ciddiye almamak gerekir. Zaten ertesi gün bir bok da değişmez..."

9 yorum:

  1. Adsız değilim beeeeennn!! neyse çok takılmıcam şimdi buna, konuya gireyim.. öhmm ehmm..
    "Bizim masamızda niye hatun yok" dediniz, kahroldunuz.. ve been çözümü buldum, evet yanlış duymadınız, buldumm:içinizden birinin (kurayla ya da sırayla) kız kılığına girmesi :D hani belki iyi bi çözüm olmayabilir, belki sizin de aklınıza gelmiştir, ama tek çözüm bu gibi gözüküyor.. :P

    şaka bi yana(ciddi olarak algılamak ve uygulamak isterseniz size kalmış tabi) güzel yazı olmuş, eline sağlık :)

    Ejefn

    YanıtlaSil
  2. Rendan

    Hayatım boyunca duyduğum en yarraktan fikir üstteki arkadaşın beyan ettiği fikirdi. Bunun şakasının yapılmış olması daha da yarrakçaydı

    YanıtlaSil
  3. Ego patlaması yaşayan başka bir Türk kızının yorumudur en üstteki, zavallı KOSF ekibi bu tarz kızlar yüzünden eğlence konusu olmakta, ve gayet merakla takip edilmektedir bu karakterlerce eminim ki.

    Sevgili KOSF ekibi, gerekenin yapılmasına, egosu büyük hatunların tespitine ve işletilmesine, bir boş muhabbet aktivitesi olarak intikam alınmasına...

    YanıtlaSil
  4. Benim zatürre olduğumu belirtip çeyrek akciğerle sigara içtiğimi söylemen iyi olmuş, jeton atarım ben bununla.

    YanıtlaSil
  5. Yiğitin geç gelmesine rağman soktuğu laf müthiş :D Ama her zamanki gibi fütursuzca:D

    YanıtlaSil
  6. War... war never changes...

    YanıtlaSil
  7. Amk bloğuna bizim dışımızda yorum yaza yaza şu ilk yorumu yazan am beyinli mi yazdı? Şİmdi hakikaten ezik hissettim kendimi! ;(

    Olum o adamlar bizim alt jenarasyonumuz olamaz lan! Çok sığ konuşuyorlardı

    YanıtlaSil
  8. Olm ben çocuklara kızgın değilim, nerden bilsin garipler, yol gösterenleri yok ki, kimse çıkıpta onlara "salak salak sanat, edebiyat takip edeceğinize Kenan Doğulu konserine gidin" dememiş. Onların da sıçması gayet doğal :D

    YanıtlaSil
  9. Yiğit'in matematiğin yolu Bir'den sonra, yine bir hikayenin sonuna damga vurduğu an budur.

    YanıtlaSil