Yazan: Murat
Tarih: 2009 Aralık
Çok yorulmuş fakat sonunda bitirmeyi başarmıştım. Saatime baktım. Öğlen saat 2 civarıydı. 100 bölümlük efsane Mnaki güncellemesi için sabah 6’dan beri edit yapıyordum (Eskiden sevdiğimi manga’lara fansub yapıp, diğer gruplara sataştığımız Mnaki adında bir fansub sitemiz vardı). Evet doğru duydunuz, hayatı boyunca kendisi için bir kere bile 06:00’da kalkmamış olan ben kendimi Gelibolu'daki Anzak askeri gibi hissediyordum. Hiç tanımadığım Manga gruplarını yenebilmek, yapamazsınız diye sağda solda konuştukları için onları göt edebilmek adına bedavaya çılgınlar gibi edit yapmıştım. Peki kimdi beni böylesine hırsla yönlendirmeyi başarmış olan o kişi?
Tabi ki de Özgür. O yıllarda Özgür manipülasyon konusunda altın yıllarını yaşıyordu. Eğer bir insanı sevdiyse kişinin vücudunda kanser hücresi gibi yayılıyor, önce onun iradesini ve isteklerini yok ediyor, sonra da kişiyi kendi istekleri doğrultusunda yönetiyordu. MSN’den gelen ileti sesiyle yorgun kafamı kaldırdım. Özgür “Bitti mi?” diye yazmıştı. Saatlerdir uğraştığım,20 bölümlük Shamo edit’imi attım. Tam üç dakika sonra cevap geldi: “Tamam bize gel şimdi “. Yorgun olduğumu, uyumak istediğimi söyledim. Cevap gelmeyince peşimi bıraktı diye düşünüp sevinmiştim ama yanılıyordum. Yine tam üç dakika sonra “Tamam sen gel, bizde yatarsın“ yazdı. Özgür ısrarını bilenler bilir, kırılması imkânsız bir ısrardı bu. O yüzden uzatmadan kaderime razı gelerek evden çıktım.
Kısa bir süre sonra evine varıp zile bastım. Açık bırakılmış kapıdan gelen “SELECT YOUR FIGHTING STYLE!!” sesiyle içeri girdim. Aradığım cevabı bulmuştum. Nizami aralıklarla bana kısa kısa cevap vermesinin sebebi tabi ki Street Fighter 4 oynuyor olmasıydı. Girer girmez odasındaki Bülent Korkmaz posterine bir selam çaktım, sonra da benden gasp edip anime izlerken kalorifer peteğine vura vura yamulttuğu katanamla göz göze gelerek oturdum. Özgür tamamen konsantre durumdaydı ve gergin bir yüz ifadesiyle SF4 oynuyordu. Sagat ile online maçların tozunu attırıyor, dünyanın en iyi kumandası olan Snoopy’den alabileceği maksimum verimi alarak sınırlarına kadar zorluyordu.
Kısa süre sonra ALT+TAB komutunu kullanarak MSN’e geçti. MSN penceresinde Can ile konuşma ekranı açıktı ve son 15-20 ileti sadece Özgür tarafından atılmış fakat hiçbirine cevap gelmemişti. Ayrıca bu iletiler sadece bugüne ait değildi. Yaklaşık bir haftadır Can’dan en ufak bir cevap yoktu ve çevrimdışı görünüyordu. En son iki saat önce gönderdiği titreşime de cevap gelmediğini görünce “S*kicem senin artık belanı ha” diyerek hızla telefonuna sarıldı ve Can’ı aramaya başladı. Arka arkaya dört kez sonuna kadar çaldırsa da hiç cevap yoktu.
O zamanlar Can’ın böylesine pervasızca ortadan kaybolma huyu hakkında hiçbir bilgim olmadığı için Özgür’e “Birader adam açmıyor işte, niye zorluyorsun ki?“ diye sordum. Zira ekipte ortadan kaybolan genelde Yiğit olurdu. Özgür de “Ya birader *mına koyduğum i*nesinden bir haftadır çeviriyi atmasını bekliyorum. En son geçen cumartesi akşamı bana iki saat içinde çeviriyi bitirip göndereceğine söz verdi. Altı üstü bir bölüm çevirecek yavşak ama yapmıyor” dedi. “Birader belki evde değildir adam, yazlıkta falan olabil-” cümlemi bitirmeye kalmadan Özgür sözümü sinirle böldü ve “Evde pezevenk biliyorum” dedi”. Nasıl bu kadar emin olduğunu sordum. “Çevrimdışı olup Yiğit’le konuşuyor. Ben de ilk zamanlar senin gibi saf saf düşünüyordum ama öyle değilmiş” dedi ve Yiğit’le olan konuşmasını açtı.
Gerçekten de bu yavşak Özgür’ü fanboy gibi götünde gezdirip yokmuş gibi davranırken Yiğit’le şakır şakır sohbet etmişti. Gittikçe öfkelenen Özgür tekrardan aramaya başladı. Tam olarak hatırlamıyorum ama 10 ya da 11. aramadan sonra nihayet telefon açıldı ve Can şimdiye kadar kendisinden duyduğum en kibar sesi çıkartarak “Efendim abi?” dedi hiçbir şey yokmuş gibi. Özgür ise oldukça sinirli bir sesle lafı hiç uzatmadan “Lan .mına koyduğum, hani geçen hafta çeviriyi atacaktın?” diye sordu. Ölüm gibi geçen 5 saniyelik müthiş bir sessizlikten sonra salağa yatan Can “A-abi onu attım ya” dedi.
Özgür çeviri atmadığı konusunda ısrar edince aynı şekilde salağa yatmakta da ısrar eden Can gene müthiş kibar bir ses tonuyla “AAB gerçekten atmamışım ya pardon” dedi. Zaten konu ne olursa olsun eğer gereğinden fazla kibarlaşıyorsa Can’ın yalan söylediğine emin olabilirsiniz. Ben de o esnada ortamı yumuşatmak adına arkadan bağırarak “Porno mu izliyorsun lan?” diye sordum. Sesimi duyan Can ise gene naif ama çok daha hızlı bir sesle “AAB peki bir şey diyeceğim, benim çeviri yapmamı istiyorsun ama Murat niye orda oturuyor!!?” dedi. Özgür de benim gece boyunca 20 bölüm Shamo edit’i yaptığımı söyleyince telefonda tekrardan derin bir 5 saniyelik sessizlik oldu. Can bırakın kaçmayı, adeta Samanyolu Galaksisini terk etmişti.
Telefon konuşmasının her milisaniyesi boyunca beyninin bütün dehlizlerinde bir yalan ya da bahane arayan Can’ın bütün kaçış yolları tükenmişti. Ensesinden tutulmuş bir enik gibi çaresizdi artık. Üstelik karşısında da Özgür’ün yenilmez ısrarı vardı. “AAB birazdan çeviriyi atarım” diyerek telefonu kapattı ve gerçekten de yaklaşık bir saat kadar sonra bir bölüm yerine tam üç bölüm Berserk çevirisi gönderdi. Özgür hemen çevirilere şöyle bir üstün körü baktı ve “*mına koyduğum seni, nasıl da üç bölüm çeviri aldım senden ama yavşak. Adama böyle s*ke s*ke çeviri yaptırırım işte!” diye monitöre doğru küfürler yağdırarak zaferini ilan etti. Rahatlamıştı. Ardından da bana dönüp “Böyle yapmazsan çalışmıyor işte birader” deyip keyifle SF4 maçına geri döndü.
Yine de kafamda bir şeyler ters gibi hissettiriyordu. Neticede 100 bölümlük güncellememize daha 10 gün vardı. Bütün ekibin harıl harıl çalıştığı bu dönemde Can çeviri işinden zaten kaçamazdı. Çünkü 100 bölümlük güncel eksik kalırsa ekip Can’ı Mnaki orgy’sine alırdı ve kendisi de bunu pek ala biliyordu. O zaman bu acelenin sebebi neydi ki? Cevabımı almak adına bu kafamı kemiren bu soruları Özgür’e yönlendirdim. Sigarasından bir nefes aldı, ağzına kadar buzlu bardaktaki Ice Tea’sinden bir yudum aldı ve şöyle dedi:"E oğlum ben Berserk’i okuyorum”.
O an Özgür’ün tek kelime bile İngilizce bilmediğini tekrar hatırladım (bkz. Bilinmeyen (Mini Öykü). Tıpkı Berserk gibi Shamo okumayı çok sevdiğini de. Hani benim daha 10 gün varken gecenin köründen beri uğraştığım seriyi.
O sırada MSN’den Yiğit yazdı ve Can’ın cevap verip vermediğini sordu. Özgür de hallettiğini söyleyince konuşmayı bitiren son cümle Yiğit’ten geldi: “Amk malı…”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder