9 Ekim 2024 Çarşamba

Nasıl Kandırdım Ama Sizi? (Prestij)

Yazan: Murat

Her sihirbazlık numarası üç bölümden oluşur: Birincisi vaat bölümüdür. Sihirbaz size sıradan bir olay anlatır; Lazer balta , duvar yıkan at veya elinde bıçak olan adama ceket fırlatıp attığınız okkalı bir kafa. Bu olayın inanması hayli güç olsa da son derece gerçek, normal bir şey olduğunu anlamanız için ağzına kadar dolu buzlu bardağını ve anlatımını takip etmenizi ister. İkinci perdeye ise dönüştürme denir. Sihirbaz olağan bir olayı alır ve onu olağan dışı bir olaya dönüştürür. Hilenin sırrını ararsınız fakat bulamazsınız. İşte bu yüzden her sihirbazlık numarasında üçüncü bir perde bulunur. Yalnızca sallamanız yetmez salladığınız şeyi savunmanız da gerekir. Çünkü dikkatli bakmıyorsunuz, siz sırrı bilmek değil kandırılmak istiyorsunuz.

Tarih: 2020 Yazı
Mekan: Kaos Bar
Saat: 18:00 civarı

-VAAT-

Özgür’den gelen telefonu kapattım. Çağatay bana “Neredeymiş?” diye sordu. “Aracı biraz uzağa park etmiş,15 dakika sonra geliyormuş abi” dedim. Yiğit’in kendi aile büyüklerinin hepsinin defalarca respawn olup, tekrar tekrar ölmüş olmasına istinaden bu sefer askeri liseden bir arkadaşının babaannesinin vefatı üzerine akşam bize katılamıyor olmasına bir üzüntü emojisi bıraktıktan sonra Can’ın “AAB bu akşam ne konuşacağız? Var mı bir konu?” sorusuyla masaya geri döndüm. Bir konu bulamazsak gene zombi istilasında en çok hangi silah işe yarar, aileni öldürmemeleri için zencilere ardını dövdürür müsün gibi çok önemli sorulara cevap arayacağımız kesindi gece boyunca.

Çağatay “Bugün pek kimse gelecek gibi görünmüyor abi, bakalım akışına göre” dedi. Bu cümleden sonra Çağatay’a dönüp “Abi ben bir şey söyleyeceğim ya. Bu Özgür’ün sıkış işini konuşalım. Biz bunu Can’la daha önce konuşmuştuk ama sana da bir soralım dedik. Ne diyorsun artık söyleyelim mi?” diyerek akşamın akışını belirleyecek olan soruyu sordum. Bombanın pimi çekilmişti artık, bu saatten sonra geri dönüşü yoktu. Çağatay da aynı konudan mustarip olacak ki  “Siz bir şey söylemeyin. Siz söylerseniz karşı çıkar, bastırmaya çalışır ama ben söylersem bir şey diyemez. O yüzden bana bırakın” dedi. Haklıydı. Ekibi yakından tanıyan herkes çok iyi bilirdi ki Özgür’ün dünyada gerçekten çekindiği tek adam Çağatay’dı.

-DÖNÜŞTÜRME-

Ben, Can ve Çağatay’ın ortasına garson çerez tabağını koydu ve “Ne içersiniz?” diye sordu. Can ve ben klasik Tuborg fıçı siparişi verirken, iki boyutlu cins adminin Vedat Milor’luğu tuttu ve Ale istedi. Siparişleri verdikten kısa bir süre sonra da Özgür hızla mekana girdi. Bir hışımla masaya telefon, çakmak ve arabanın anahtarını Hollywood filmlerinden çıkmış bir edayla fırlattı ve “Eee ne yaptınız ?” dedi. Her zaman olduğu gibi anime, manga ve oyun dünyası üzerine kısa bir sohbet edip, birbirimize geçirerek Empty Talk kurallarını yerine getirdikten hemen sonra biralarımız geldi. Özgür o anda garsona doğru elini kaldırıp yüzünü hafifçe ekşiterek “Kardeşim! Benim birayı ağzına kadar buzlu bardağa koydun dimi?” diye sordu. Bardağın içinde sıvıların giremeyeceği kadar buz olmadığı sürece Özgür sinirleniyordu. “Evet abi” cevabıyla birlikte biralarımızı yudumladık. 

Araya birkaç mini sıkış serpiştirdikten sonra hafta boyunca bakkallarla yaşadığı absürt komedi tadındaki konuşmaları anlattı. Özgür’ün başından geçenleri dinlerken Call of Duty Modern Warfare 2’yi kafamda bir tur bitirdim ve bir süre sessizlik oldu. Çaktırmadan yanımdaki Çağatay’a döndüm ve onun da sohbete girmek için doğru anı beklediğini fark ettim. Hemen akabinde Özgür’e bakarak şöyle dedi:

“Abi sen neden durmadan bize yalan söylüyorsun?”

Gene ekibi yakından tanıyanların bildiği ve hak vereceği üzere aslında 15 sene önce sorulmuş olması gereken bir soruydu bu. Fakat bir türlü soramamıştık işte. Özgür ansızın gelen bu soru karşısında afallayarak “Ne yalanı lan?” diyebildi sadece. Çağatay vitesi daha da yükseltti ve “Abi hani sen 20 senedir bize sürekli böyle hikayeler anlatıyorsun ya, yok işte PKK’lı adamı altıma altım, üstüne binip kaydım falan. Biz onları yemiyoruz biliyorsun değil mi? Biz sana ayıp olmasın diye bunca zaman yüzüne vurmadık” dedi. 

Özgür soru işareti ile biten ama aslında soru olmayan bir cümle kurarak “Oğlum onların hepsi gerçek!?” dedi. Çağatay ise “Abi nasıl gerçek, yapma ya. Herkese hikâyeler anlatıyorsun yok şunu s*ktim, yok komşum atıyla duvarı yıktı (bkz. Bir Tanıdık) falan. Bir de herkese sonlarını farklı anlatmışsın” diye fütursuzca yüklenmeye devam ediyordu. Yavru ceylan gibi köşeye sıkıştığını hissetmeye başlayan Özgür kendini kurtarması için medet umarcasına Can’a dönüp “Oğlum ben böyle bir şey mi yapıyorum?” diye sordu. 

Özgür adına utanan Can’ın suratında ise yaprak bile kımıldamıyordu. İfadesiz bir tonla “EVET AAB!” dedi. Şunu da hatırlatmak isterim, Can gündelik hayatın olağan akışının dışında aniden gelişen bir soru veya eylem karşısında iki şekilde görülür: 1) Eğer Can bu X duruma kısa cevap verecekse suratındaki hiçbir kas oynamaz ve 3 Sprite / Saniye bir hızla sadece dudağı oynayarak “EVET AAB” veya “HAYIR AAB” der. 2) Eğer Can bu X duruma karşı uzun bir cümle ile savunma yapmak isterse alnı kayak pistine döner ve bu sefer sadece burnunun altındaki kasları çalıştırır.

Masada yalnız kaldığını fark eden Özgür, evrimi yarıda kalmış Pokemon gibi şok bir yüz ifadesiyle “Lan ne yavşak adamlarmışsınız!” diye çıkıştı ve bu sefer de bana dönüp “Ne yalanımı gördünüz lan? Bana yalan söylediğim bir tane hikaye anlat” dedi. Sağ olsun bu konuda kaynaklarımız okyanustaki kum tanelerinin sayısı kadardı ve 20 senedir bunları içinde tutan ekip için artık patlama zamanı gelmişti. Ortalık bir anda karıştı ve herkes sırayla Özgür’ün kendisine sıktığı olayları anlatmaya başladı. Polisle uyuşturucu satıcıları arasındaki çatışmalar, Ankara’nın Göztepeliler tarafından işgali, kafası baltayla ikiye bölünen adam, çalıştığı otelin sahibinin İtalyan karısıyla yatınca silahlı adamların bunun peşinde düşmesi falan, neler neler. Clint Eastwood tadındaki keskin ve net cevaplarıyla Çağatay geceye damgasını vuruyor bütün ekip tarihinin en manipülatif insanı olan ve bununla büyük gurur duyan Özgür’ü karşısında adeta mikrofonsuz bir Jigglypuff’a, kaşıkları bükülmüş bir Alakazam’a çeviriyordu.

-PRESTİJ-

Özgür adeta buz kesmişti. T*şaklarından biri alınmış T-Rex gibi bir eli havada, gözleri tamamen açık halde ekibe bakıyordu. Hayatımda ilk defa Özgür’ün bir tartışma karşısında açıkça mağlubiyetini dile getirmeden kabul etmek üzere olduğunu görüyordum. Daha doğrusu öyle sanıyordum. Zira herkese şöyle bir kere baktı, ağzına kadar buzlu bira bardağından da bir yudum aldıktan sonra dönüp dedi ki:

“Nasıl kandırdım ama sizi?”

Çünkü dikkatli bakmıyorsunuz, siz sırrı bilmek değil kandırılmak istiyorsunuz…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder