Özgür haricinde kimsenin çalışmadığı harika bir dönemdi.
Ekipçe bütün hayatımız Playstation oynayarak, boş muhabbet yaparak, içerek,
anime izleyerek ve manga okuyarak geçiyordu. Kısacası kadın haricinde bir
erkeğin hayatında isteyeceği her şeye fazlasıyla sahiptik. Belki de bunlar
olduğu için hayatımızda da kadın olmuyordu, tam olarak bilemiyorum.
İşte bu harika yaz günlerinden birinde Buca ekibi olarak
toplanmış (Emre-Murat-Özgür-Çağatay) ve saatler süren dövüş oyunu
turnuvalarının yorgunluğunu Şirinyer’e inip bir şeyler yiyerek atmaya karar
vermiştik. Ne de olsa şampiyonlar biraz olsun dinlenmeyi hak etmişti. Üstelik
abartısız sabahın 11’inden beri süren boş muhabbet henüz bizi tam olarak
kesmemişti. Yıllardır Buca’daki Kabe’miz haline gelen Spice Pizza’ya gittik ve
dini gereklerimizi yerine getirdik. Özellikle Özgür oldukça dindar bir adamdı
ve Spice Pizza’ya geldiği zaman kesinlikle ve kesinlikle kumpir yerdi.
Kendisini tanıdığımdan beri başka herhangi bir şey söylediğini bir kez olsun
görmedim. Sözün kısası karınlar doyuruldu, boş muhabbet sürdürüldü ve altımız
kuru keyfimiz yerinde bir şekilde mekânı terk ettik.
Şirinyer Sevgi Yolu’nda boş muhabbet ederek yürümeye devam
ettik. Ne de olsa bizimkisi bir bağımlılıktı ve asla tatmin olmuyorduk. Üstelik
ultra güzel bir yaz akşamı olduğu için insanın eve giresi gelmiyordu. Murat
kendine ayakkabı bakmak için bir dükkâna girdi ve biz de dışarıda onu beklemeye
başladık. Nasıl oldu bilmiyorum, Murat’ı beklerken muhabbet ne hikmetse
milletin dişçi maceralarına, kanal tedavilerine gelmişti salak salak. Bu konu
benim de içimi ciddi biçimde gıcıklasa da gene de inatla devam ediyorduk. Lakin
Çağatay pek iyi görünmüyordu. Beti benzi atmış biçimde “Abi kapatın şu konuyu
kötü oluyorum ben” dedi. Biz de tabi hehe diyerek derhal taşak geçtik. Karı
gibi hemen bayılmasına lüzum yoktu. Fakat Çağatay bir elini omzuma attı ve ağzı
yarı felçli biçimde “Ağbi ben kötüğ….” gibisinden şeyler geveleyerek kendisini
patates çuvalı misali yere bıraktı. Yarım saniye kadar numara yaptığını
düşünsem de dizlerinin bağının çözüldüğünü fark edince düşmeden kendisini
tutmayı başardım. Gerçekten de karı gibi bayılmıştı.
Bucalılar iyi bilirler, kendisini hemen yolun ortasında
bulunan o merdivensi, genel de avcı grupların ve çirkin kaşarların mesken
tuttuğu taş yükseltiye yatırdık. Özgür ufak ufak biçimde Çağatay’a vurarak
uyandırmaya çalışıyordu ve fakat Çağatay bataryası bitmiş terminatör gibi
öylece kaskatı biçimde yatıyordu. İşin ilginci yoldan geçen insanlar da yolun
kenarında yatan baygın bir insanı pek s*klemiyordu. Derken Murat ayakkabıcıdan
çıktı ve Çağatay’ın yerde yattığını görünce “NOLDU LAN? NEREYE GİTTİ O *MINA
KODUKLARIM? BENİ NİYE ÇAĞIRMADIĞINIZ?” diye coştu. O salak da bizi birileriyle
kavga ettik sanmıştı.
Murat’a durumun aslını kısaca özet geçtik ve sakinleşti. Çağatay baygın olmasa bu yaptığı salaklıkla ölümüne dalga geçebilirdik ama Çağatay karı gibi yatmaya devam ediyordu. Ekipçe pek alışık olduğumuz bir durum değildi bu. O yüzden ne yapacağımızı pek bilmiyor, çaresizce Çağatay’ın Uyuyan Güzel misali uyanmasını bekliyorduk. Gelin görün ki yüce rabbim yakarışlarımızı duydu ve derdi verdiği gibi devasını da yolladı. “Durun ben onu uyandırırım şimdi” diyen ve nereden çıktığını anlamadığımız bir şarapçı dayı bir anda Çağatay’ın yanına çömeldi.
Murat’a durumun aslını kısaca özet geçtik ve sakinleşti. Çağatay baygın olmasa bu yaptığı salaklıkla ölümüne dalga geçebilirdik ama Çağatay karı gibi yatmaya devam ediyordu. Ekipçe pek alışık olduğumuz bir durum değildi bu. O yüzden ne yapacağımızı pek bilmiyor, çaresizce Çağatay’ın Uyuyan Güzel misali uyanmasını bekliyorduk. Gelin görün ki yüce rabbim yakarışlarımızı duydu ve derdi verdiği gibi devasını da yolladı. “Durun ben onu uyandırırım şimdi” diyen ve nereden çıktığını anlamadığımız bir şarapçı dayı bir anda Çağatay’ın yanına çömeldi.
Bunu kendim bizzat test ettim. Eğer yanınızda Özgür’le
dışarı çıkarsanız size illa ki bir tinerci, şarapçı, deli, serseri, psikopat,
vs musallat olur. Zira Özgür’ün Ankara’da olduğu yıllarda bir kez bile denk
gelmezken tatil için 1-2 günlüğüne geldiğinde bile eliyle koymuş gibi
buluyorlardı Özgür’ü. Özgür de bu sınıfı çeken çok özel bir aura olmalıydı,
bunun başka açıklaması olamazdı. O yüzden yanımızda Özgür olduğu sürece şarapçı
dayıdan kaçış yoktu ve bu durumu kabullenmek, Çağatay’ı kendisinin şifalı
ellerine bırakmak zorundaydık.
Şarapçı dayı ellerini Çağatay’ın alnına koydu. Ve başparmaklarının
arka tarafıyla Çağatay’ın alın derisini kafatasından sökmeye başladı. Uzaktan
bakanlar için bu bir alın masajı olsa da işin aslı bir deri yüzme operasyondu.
Lakin gelin görün ki Çağatay yattığı yerden “ıııh, ıııh” diye acı içinde inleyerek
tedaviye cevap verdiğini belli ediyordu. Tedavisinin sonuç vermeye başladığını
gören dayı bir sonraki adıma geçti. Çenesini Çağatay’ın alnına sıkıca dayadı ve
balık gibi ağzını hızla açıp açıp kapatmaya başladı. Bu sayede geriye kalan son
alın deri parçalarını da koparıyordu. Gördükleri karşısında aklını yitiren
Özgür dayıya engel olmaya çalışsa da dayı Özgür’ü durdurdu ve “Birazdan uyanır”
diyip karizmatik biçimde dönüp gitti.
Her şey inanılmaz biçimde hızlı gelişmişti. Dayı ne ara
gelmiş, ne ara alternatif tıp uygulamış, ne ara gitmiş inanın anlayamamış,
olanlara reaksiyon verememiştik. Sanki bir hayal yaşıyor gibiydik. Fakat dayı
da, tedavisi de gerçekti. Zira birkaç dakika sonra Çağatay gerçekten de
gözlerini açmıştı. Hemen nasıl olduğunu sorduk ve koluna girerek ayağa
kaldırdık. Alnını ovalayan Çağatay’ın dudaklarından şu sözler döküldü:
“Dayı belamı sikti. Bildiğin acıdan uyandım aq”
Dayı nereden çıkmıştı, nereye kaybolmuştu, uyguladığı
tedavinin sırrı neydi, bu soruların cevapları hala meçhul...
Not: Çağatay’ın neden bayıldığını sonra öğrendik. Meğer
annesi çalıştığı için gündüz evde oynarken içer diye sık sık limonata
yapıyormuş Çağatay’a. Kendisi de limonatayı sevdiği ve yazın kavurucu sıcağında
habire içtiği için de tansiyonu oynamış salağın. Ayrıca baygın yatarken de
konuştuklarımızı duyuyor ve fakat hareket edemiyormuş karı gibi.
ana fikir : siz siz olun gunde 2 litre limonata icmeyin.
YanıtlaSilŞarapçılardan sonra feministler saracak bu sefer de diye korkuyorum, "karı gibi" vurgusu yüzünden.
YanıtlaSilResimdeki adam eskişehir barlar sokağının şarapçısı recep dayı lan. Hayatın şepe sillesini yemiş, tüm parasını ve ailesini kaybettikten sonra bu hallere düşmüş ama içten bir şekilde "Seviyorum!!" diye haykırabilen 10 numara bir adam. Aklıma getirdiniz efkarlandım şimdi.
YanıtlaSilNeyse, Çağatay için kötü bi anı olsa da nice story bro.
Olm çağatayın limonatadan adeta bir karı gibi bayıldığını daha önce anlatmıştınız da şarapçı dayı hikayeye bambaşka bir boyut kattı. Gülmekten ağladım amk :D
YanıtlaSilŞu kısım atlanmış Çağatay yerde Ali Rıza bey gibi yatarken yanımızdan geçen çocuklar ''mala bak lan bayılmış veh veh'' dedi sonra çocuğa serum takılmasını Özgür ''abi boşver takma sen'' diye kolumdan tutarak engel olmuştu ve sanırım çocuklar 4-5 kişi vardılar.
YanıtlaSil